Annem sık sık, çamurun insan sağlığı için en iyi şey olduğunu söylerdi. Sadece ekinleri büyütmez, hastalıkları da tedavi eder, derdi. O zamandan beri, ne zaman bir yerim yaralansa, yaranın üstüne hemen bir parça çamur yapıştırırım. Annem haklıydı: Nice hastalıkları iyi eden çamur küçümsenmemeli.
Hayal kırıklığıyla sonuçlanan çabalar ve küçük dar düşünceler dışında hiçbir şeyim kalmamıştı. Annem daima benim en büyük ilham kaynağım olmuştu, ama artık her zaman birbirimizle aynı fikirde olmuyordu. Aramızda garip, hatta anlaşılmaz bir bağ vardı; bir göz kırpmasıyla diğerimizin ne hissettiğini anlayabiliyorduk. Bir örümceğin kopmuş iki bacağının, birbirlerinden kilometrelerce ayrı olsalar bile ikisinden birinde hayat olduğu sürece hareket edebilmesi gibi bir şeydi bu.
Feminizm burdan çıkmış olmalı.
Kadın her yer de aynı demekki!!!!
Sümer'de: Tanrılar,özellikle dişi Tanrılar çoğalmaya başlayınca,
İşlerinin çokluğundan,
Yiyeceklerini hazırlamanın zorluğundan yakınıyorlar ve bütün tanrıları var eden Deniz Tanrıçası Nammu'ya
Bir çare bulması için yalvarıyorlardı.
O da bilgelik Tanrısına ,bilgeliğini ve marifetini göstermesini söylüyor. Bilgelik Tanrısı yumuşak kilden şekiller yapıyor ve Tanrıçaya sesleniyor:
"Ey Annem! Adını vereceğin yaratık oldu,
Onun üzerine Tanrıların görüntüsünü koy"
"Çok mutsuzuz. İkimiz de ölesiye mutsuzuz. Şebnem eskiden pek ağlamazdı, bu aralar sık sık ağlıyor. Öyle salya sümük değil, sessiz ince bir ağlayışı var. Annem de böyle ağlardı. İçine içine. Ben ağlamalarla baş edemem, hele böylesiyle.
Ağlamaya başladığı zaman çıkıp gidiyorum. Ağlamasa da gidiyorum, onunla aynı evde kalmaya dayanamıyorum artık. "