Okuduğum bir dini kitabı okuyan birini gördüm, ben hep barış ve sevgi içeren yerleri alıntılamışım, oysa o, hep azap, hep cehennem...
Hiç unutmuyorum daha lise sondayım, annem beni bir mevlide götürdü. Siyah çarşaflı bir abla sohbet yapıyor işte; şunun şu kadar günahı var, bunun için bu kadar cehennemde yanacaksın, berikini yaptığın için mezarda şu azabı çekeceksin falan...
Kan deli akıyor tabi ergenim, şimdi olsa "insanlara saygı duy, sus" derdim kendime...
"Özür dilerim ama neden Allah'ı sevdirmeye çalışmıyorsunuz da O'ndan korkutmaya çalışıyorsunuz insanları?" dedim.
Birkaç saniyelik korkunç bir sessizlik oldu.
"İnsan korktuğunu yapmaz çünkü" dedi.
"İnsan sevdiğine yaklaşır ama" dedim.
Öfkelendiğini hissettim ama belki de yanlış hatırlıyorum şu an...
Peçesini düzeltip devam etti aynı şeyleri, aynı şekilde anlatmaya.
Annem de gözleriyle yedi beni, akşam eve gidince de babama şikayet etti, babam da beni dinsiz ilan etti yine.
Herkes Allah olmaya soyunmuştu, bir yargı, bir infaz...
Oysa ben sadece düşünmelerini istiyordum.
"Akletmez misiniz?" diyordu çünkü Bakara...
"Oku" diyordu çünkü Alak...
Onlarsa cehennem, alev, azap...
Kenan Doğulu da "ne dediğin değil nasıl dediğin olay" diyordu mesela. Ama o çok önemli değil şu an.