"Scott, bir Nefil olan Kara El tarafından damgalanmıştı. Rixon, Patch'in Kara El olduğunu söylemişti. Yani bir melekti. Neredeyse, aynı adı taşıyan iki farklı kişiyi arar gibiydim."
"Nerede oturuyorsun?"
"Staten Adası'nın karşı kıyısında," diye uydurdum. "Feribota en uzak yerinde."
Kızım ona intikam alacaktım ama, "İyi," demekle yetindi.
"İyi mi?"
"Evet."
Kaşlarımı çattım. "Geçiş ücreti on yedi dolar, dostum."
Omuz silkti.
"Çıkışta da aynı parayı ödüyorsun."
"Dert değil."
"Neden?"
Yine omuz silkti. "Biraz daha vakit kazanırız."
"Sıkkınsa canın, sokaklar da sıkkındır. Yağmur ağır, gökyüzü karanlık, hava netamelidir. Şarkılar buhranlı, şiirler yorgundur. İnsanın dünyayı kendi iç âlemine göre algılaması ne tuhaf. Aynı dünyaya sen başka bakıyorsun, bir başkası daha başka."
#alıntı
"İnsanın hayatı boyunca kendisine soracağı en anlamlı sorulardan biridir: Bu dünyaya hangi boşluğu doldurmaya geldim?
İnsan, ömrü boyunca yerini arar ama bulmak kolay değildir. Kimi on sekizinde bulur kimi yetmişinde kimiyse bulamadan göçer bu dünyadan.
Benim yerim neresi? Buna bir cevap bulduğumuzda hayat daha katlanılabilir olur.
Michel de Montaigne, “Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder.” demiş.
Søren Kierkegaard da aynı arayışta olacak ki “Tanrı benimle ne kastetmiş olabilir?” diye sormuş.
Yerden kasıt sadece sığınacak bir mekan değildir, bazen bir insan bazen bir düşüncedir.
İnsan kendisi için yaratılan boşluğu bulmalı. Sonra gideceği yönü de bulur, gideceği kişiyi de."
👉9 Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'e göre ilim, "Malûm olanın, olduğu hal üzere bilinmesidir."(12) Bu yaratılmışların ilmidir. Allahû Teâla (cc)'nın ilmi ise; bir şeyin (eşyanın) aslının ne olduğunu ve ne olacağını kuşatması ve haberdar olmasıdır.
👉10 Kur'an-ı Kerim'de: "Bilmediğin şeyin ardına düşme. (Peşinden
Birisi 57'nci Piyade Alayı'ndan, birisi de topçu çavuşu olan bu iki eski askere sorduk:
"Dayı! Bu gâvur abidelerini niçin yıkmıyorsunuz?"
Birdenbire yüzleri aynı mana ile gölgelendi. Zorla gülümsediler.
"Hükümetimiz kuvvetlensin inşallah, o da olur efendi!"
Bu cevap gönüllerimizi, zaferlerde duyulan bir sevinçle sevindirdi.
"Hiçbir şey hoşuma gitmiyor."
Otobüste bir yolcu şöyle diyor: “Hiçbir şey hoşuma gitmiyor.”
"Ne radyo ne sabah gazeteleri ne de tepelerdeki kaleler. Ağlamak istiyorum."
Şoför, "Durağa varıncaya kadar bekle" diyor. "O zaman istediğin gibi ağlayabilirsin yalnız başına."
Bir kadın şöyle diyor; "Ben de aynı durumdayım, benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor.
Oğluma mezarımı gösterdim, sevdi de uyudu orada, hoşça kal demeksizin.
Bir üniversite öğrencisi: "Benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor. Arkeoloji okudum, ama bulamadım taşlarda kimliği.
Ben sahi ben miyim?"
Ve bir asker şöyle diyor: "Benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor. Beni kuşatan bir hayaleti kuşatıyorum her daim."
Asabi şoför söylendi: "İşte son durağa yaklaştık inmek için hazırlanın.
Yolcular hep bir ağızdan: "Durağın ötesindekileri istiyoruz, devam et sürmeye!"
Ben ise, "beni burada indir" diyorum. "Ben de onlar gibiyim, hiçbir şey hoşuma gitmiyor, lakin ben, yolculuktan da yoruldum."
(Mahmut Derviş)
“70 kuralı” diye bir basit matematiği okuyucuya hatırlatalım: herhangi bir mali büyüklük, yılda örneğin %5 getiri sağlıyorsa ve hiç dokunmadan tekrar aynı getiri ile yatırılıyorsa, yaklaşık 14 yılda iki katına ulaşır (70/5 = 14). Yıllık getiri yüzde 10 olduğunda bu sayı, 70/10= 7 yıldır.