Sevişen iki insanda bile bir anda aynı duygular olmuyor. Önemli bu, unutmamalı. İki kişilik toplumlarda önemli sorunlar! Bir deneme başlığı olabilir. Biri çıkıp yazsa... Ben? Yapamam; yaşamak varken. Ben ya ararım ya da yaşarım.
Bugün 23 Nisandı. Plazanın önünde ki parkta üç çocuk bir kartonun üstüne serdikleri ayakkabı, elbise vb eşyaları satmaya çalışıyorlardı. Parkın yukarısında ki okulda 23 Nisan şenlikleri hız kesmeden devam ediyordu. Belediye başkanın makamında küçük bir kız oturuyordu. Üstü başı ışıl ışıldı. Bir roman kahramanı değildim, zaten içinde bulunduğum durumda romandan bir alıntı değildi. Herşey acı bir şekilde gerçekti. Okula gidemeyen çocuk neden 23 Nisanı kutlayamıyordu? Veya 23 Nisan sadece okula giden çocuklara mı armağan edildi.😕 Okula gitmeyen, çocuk işçilerin 23 Nisanı neden yoktu veya bu çocuklar için eğitimciler, gerekli merciler neden bu çocukların da dahil olacağı bir kutlama yapmıyordu? Her 23 Nisan'da neden sadece okulda bu kutlama yapılıyor? 23 Nisanlar okullarda kutlanılmak zorunda diye bir yasa mı vardı? Neden fragman, film senaryo hep aynı? Neden ekleme, çıkarma veya bu bayramı daha iyiye taşımaya yönelik bir eylem yok! Makam koltuğuna her 23 Nisan'da neden bir 'öğrenci' oturulur. İşçi çocuğun makamda o gün yer almamasının gerekçesi neydi? Üstelik siyasetçi olmak bu ülkede eğitimden geçmezken 🤦♀️😕 Siz bugün okullarınızda neyi kutladınız bilmiyorum. Ama ben her 23 Nisan'da kutlamaya dahil olmayan çocukların işçi olma başarısını kutladım yine.!!
H.
Hiç ilerlediğimi sanmıyorum. Aynı aptalca duyguları taşıyorum içimde. Bendeki başkalaşma, gelişme biçiminde olmuyor. Olduğum gibi kaldım ben. Aptallar gibi büyümedim. Biraz ağırlığım arttı o kadar.
Çok yorgunum..
Ruhen, bedenen, kalben çok yorgunum, Bir şeyleri yoluna koyamamaktan, sürekli aynı yerde bocalamaktan, kırılmaktan, sevgisizlikten çok yoruldum. Sahte dostluklardan, yalancı sevgilerden çok yoruldum. Kimsenin göründüğü gibi olmamasından, insanların iki yüzlü çıkmasından, herkesin çıkarcı tavırlar sergilemesinden çok yoruldum.. Her gece kalbim ağrıyarak uyumaktan, nefes alamamaktan sinir krizleri geçirirken bile kendi kendimi sakinleştirmeye çalışmaktan çok yoruldum.. hayatın her seferin de tüm gerçekleri yüzüme sert bir şekil de vurmasına rağmen yaşamaya çalışmaktan yoruldum.. insanlar kırılmasın, incinmesin diye susup bazı şeyleri sineye çekmekten yoruldum.. her seyi içime atıp, dışarıya karşı mutlu görünmeye çalışmaktan yoruldum. Benim sizin yaşyorsun bu hayatı dediğiniz şekil de bir hayatım yok, benim bir hayatım yok. Ben sadece emanete sahip
çıkabilmek için bu hayata direniyorum.. güzelliklerle dolu hayallerime hiç bir zaman kavuşamayacak olmamdan...
Vay be! Ülkemizde ne çok âlim varmış da bizim haberimiz yokmuş. Bir konu üzerinde ne güzel fetva veriyor çat diye! Vay be büyük adam vesselam (!)
.
.
Ben ilim öğrendikçe(ki ömür boyu inşallah hep öğrenci kalmak istiyorum) bir konu hakkında ağzımı açamıyorum. Konuşasım geliyor, farklı alimlerin fikirleri geliyor, daha geniş bakış açıları var ve
Size itiraf etmeliyim ki benden başka birinin beni soyduğunu görmeye katlanamadım; kitaplarımda ben kendimi soyuyorum, ama aynı zamanda başka bir kılığa giriyorum; kendimi korumak için maskeler takıyorum.
"İki ırmak onlar. İkisinin de birleşip büyük bir ırmağa dönüşmeden önce ayrı ayrı akıp geldikleri kumullu yataklar, mecralar, kimyalar var. Benim var olmam için birbirine doğru akmış bu iki ırmağın birleştiği yerde milyonlarca ihtimal arasında mümkünlerden bir mümkünüm sadece ben. Öyleyse mümkünümün yola çıkış anını, ırmakların kaynağını
Bana yumuşak huylu olmayı aynı zamanda da haksızlık karşısında dik durmamı öğreten, bilinçli, çevresine saygılı davranmayı, büyüklerine saygıda kusur etmemeyi, daima sevgi ile kalmayı öğreten ilk öğretmenim annem bugün bana; kızım o güzel ellerinden bir sarma yesek ne güzel olur dedi. Ben yerimi annemden öğrendim. Sonra dedim ki üslubun güzelse eğer dikeni gül eder, üslubun güzel değilse de anlattığın gül çiçek değildir. Muhatabımız gerek çocuk gerek büyük olsun insanın ifade edici dilini etkili kullanabilmesi gerekiyor. Bencil, egoist dili kullanmak yerine kalpleri yumuşatacak, iki insanın arasında muhabbeti sürekli kılacak dil ile konuşmak ve üslubun kimliğimiz olduğunu unutmamak elzemdir.
Ben böyleyim işte, işe yaramaz ve duyarlıyım, ister iyi olsun ister kötü, soylusundan ya da bayağısından bütün coşkulara olanca varlığımla kaptırabilirim kendimi - ne var ki asla kalıcı bir duygu, asla ruhun özüne nüfuz eden, kalıcı bir heyecan duyamam. Bende ne varsa, bir başka şeyi izleyerek varlık kazanır; ruh kendine karşı, yaramaz bir çocukla uğraşırcasma sabırsız; giderek büyüyen ve hep aynı kalan bir sıkıntı var. Her şey ilgimi çeker,ama hiçbir şey beni avucunda tutamaz.
Bana edebiyatın asla kendini tekrar etmemesi gerektiği söylendi ama ben hep aynı hikâyeyi yazmak istiyorum, baştan bir daha, bir daha, bir daha yazmak istiyorum, onun gerçekliğine ait parçalar görünebilir olana kadar aynı hikâyeye dönmek, ardında gizlenenler sızmaya başlayıncaya kadar onu delmek istiyorum.
Bana edebiyatın duyguları vitrine çıkarmaması gerektiği söylendi, ben de bedenin ifade edemediği duygular fışkırsın diye yazıyorum.
Bana edebiyatın asla bir siyasi manifestoya benzememesi gerektiği söylendi, bense şimdiden cümlelerimin her birini bir bıçağın ucunu sivriltir gibi sivriltiyorum.
Çünkü artık biliyorum ki edebiyat adını verdikleri şeyi, onunki gibi yaşamlara ve bedenlere karşı inşa ettiler. Çünkü artık biliyorum ki ona dair ve onun yaşamına dair yazmak, edebiyata karşı yazmaktır.
Çocuk edebiyatının da daha önce olduğu gibi yeni bir açılım yapması ve değişip dönüşmesi gerekiyor. Birleşik Krallık'ta yakın zamanda yapılmış çocuk edebiyatıyla ilgili bir çalışma, bir yılda yayımlanan kitapların sadece yüzde dördünün siyahi, Asyalı ya da etnik azınlık kökenli karakterler içerdiğini gösteriyor. Oysa okullardaki öğrencilerin yüzde 31,2'sinin kökeni etnik azınlıklar. Çoğu yazar gibi ben de sık sık okulları ziyaret ediyorum ve bu ziyaretler sırasında çocuklardan bir öykü yazmama yardımcı olmalarını rica ediyorum. Karakter ler için bir kız ve bir erkek ismi söylemelerini istiyorum. Gittiğim okulların çoğu, yaşadığım Güney Londra bölgesinde ve İngilizce, sınıflardaki çocukların yarısından fazlasının ikinci dili. Fakat bu okullardaki çocukların önerdiği isimler hep aynı: Jamie, Harry, Lizzy - yani eski zamanlarda krallara verilmiş olan Anglo sakson isimler. Aynı zamanda çocuklara an latageldiğimiz hikayelerdeki kahramanların isimleri.
(Spoiler olacak)
Dördüncü kitabı da bitirmiş bulunmaktayım... Söyleyeceğim çok şey var ama ilk söylemek istediğim şey benim bir türlü Rowan karakterine ısınamıyor oluşum. Hatta 250. Sayfalarda filan geri döndüğünde keşke gelmeseymiş filan dedim. Neden bilmiyorum ama bir türlü sevemiyorum o karakteri. Umarım beşinci kitapta biraz olsun aramızdaki