UZAYLI KOCAKARI (Ursula K. Le Guin - 1976) Menapoz, akla gelebilecek en cazibesiz konu herhalde; bu da ilginç, çünkü menopoz hâlâ bir tür tabu kırıntısına sahip olan pek az konudan biri. Menopozdan ciddi bir biçimde söz etmek, genellikle huzursuz bir sessizlikle karşılanır; alaycı bir atıf ise rahatlamış kıkırdamalarla. Sessizlik ve kıkırdama;
Bu bana arada lazim oluyor, kalsin burada !
yahu aradimda o video'yu bulamadim, bi turko lavuk cekmis, iste amerikaya giden work and travelci sanirim. ozetle diyor ki; Turkiye ve kizlar icin (zaten ortadogu'da en buyuk dert halaaaaa sex/hic degismez) iste gidip gormus orayi, hani diyor burda, amerika'da normal guzel bir kizin ortalama en fazla 300-500 takipcisi var normali
Reklam
90'ların çocuğu..
"O günün Türkiye'sinden Almanya'ya giden genç bir öğret men için, gerçekten de şaşırtıcıydı Wertheim alışveriş merkezi. 1896'da çatısı camdan olmak üzere inşa edilen binada, seksen üç asansör her an hareket halindeydi ve binlerce müşteri aynı anda alışveriş edebiliyordu." diye anlatıyor yazar kitabında dönemin Almanyasını. Ben bile 1990'ların çocuğu, küçüklüğünde daha mahallesinde tek tük olan asansörlerin meraklısı, kendi kendine açılan sensörlü cam kapıların şaşkını biri olarak 1896'da 83 asansörlü alışveriş merkezini hayalimde canlandıramadım.
YAZMAK İÇİN
Bu akşam ben Yazmak için yazacağım sadece İyi insanlardan biri olduğum için Ya da bir amaç uğruna değil Siyah, beyaz, alev rengi Ya da içimden geldiği gibi değil Günahlarımdan kurtulmak Geçmişi unutmak için hiç değil
deneyim Zehk... " başkalarının hayatlarından ders alın, insan bütün hataları, tek başına yapacak kadar... uzun yaşamıyor. " diyor Tolstoy. biz ne kadar ders alıyoruz?
Anlaşılmak mı?
anlaşılmak mı? çölde su aramak gibi bir şey bu Zehk... ki ben çok uzun süre susuz kaldım. tam kabullendim susuzluğa, buldum. doya doya içtim, yılların yokluğu geçip gitti.
Reklam
Mezara doğru yürürken, rüzgar pelerinini hafifçe omuzlarından aldı ve yere düşürdü. Umursamadan, sevdiğini gömdüğü toprak üzerinde büyüyen o garip ağaçtan gözlerini ayırmadan mezara doğru yürümeye devam etti. Ağacın yanına geldiğinde hasretle elini kaldırdı, dokunmak istedi lakin ellerindeki kanı, lekeleri fark etti ve dokunmaktan hayâ etti.
Ben her seyi seninle öğrendim her seyi seninle yaşadım. Sen oldum senin oldum. Herkesi karşıma alabilecek kadar güçlüydüm ki aldım da. O kadar çok güvendim ki vardır bir bildiği dedim hep. Gördüm ki heyecandan öte olmamışım senin için. Tek bir gerçek varmış senin bir başkasına ait oluşun. Ben yine de senin her sözünün altına imzamı atardım herkese karşı savunurdum seni o zamanlar. Simdilerdeyse korkuyorum biri seninle ilgili bir şey söyleyecek soracak diye çünkü seni savunacak bir şey bırakmadın bana. Bir şey oldu ve fark ettim ki ben sana kendimi hiç anlatamamışım. Mesela bugünü nasıl geçirdin neler yaptın çok iyi bıkıyorum, hissediyorum. Bu ne kadar acı veriyor bildiğini sanmıyorum. Bu son yaşattığın hayal kırıkları boğazımda bir düğüm olarak kaldı. Benim seni savunacak arkanda duracak yüzüm kalmadı. Yerin bende hep baki. Bazen kendime çok kızıyorum bazen sana. Bazen ikimize aynı anda. Ayıramıyorum onları birbirinden. Hani böyle güzel ikililer vardır bizi onlardan sanırdım. Temeli sağlam ilişkiler gibi. Her düşüncemde her hareketimdr sen de vardın. Çok şey yapacaktık beraber. Bazen tek yapmaya gucum yok ama bazen de çok güçlü hissediyorum kendimi. Sonra gerçekler yüzüme vuruyor. Sen, siz.
ölümüne savunduğum özgürlüğümle varlıkların ve gerçeğin bütün anlamlarını, bütün yüzlerini görmek isterdim… Kendilerinden tiksinen insanların o sıkıcı gölgesi vurunca günlerime artık uzaklara gitme vaktinin geldiğini anlardım… O sıkıcı gölgeyi çocukluğumdan bilirdim. Çünkü bütün vaatleri anlamsızlaştırmaya başlardı o sıkıcı gölge. Zaten hep aynı
Bugün 23 Nisandı. Plazanın önünde ki parkta üç çocuk bir kartonun üstüne serdikleri ayakkabı, elbise vb eşyaları satmaya çalışıyorlardı. Parkın yukarısında ki okulda 23 Nisan şenlikleri hız kesmeden devam ediyordu. Belediye başkanın makamında küçük bir kız oturuyordu. Üstü başı ışıl ışıldı. Bir roman kahramanı değildim, zaten içinde bulunduğum durumda romandan bir alıntı değildi. Herşey acı bir şekilde gerçekti. Okula gidemeyen çocuk neden 23 Nisanı kutlayamıyordu? Veya 23 Nisan sadece okula giden çocuklara mı armağan edildi.😕 Okula gitmeyen, çocuk işçilerin 23 Nisanı neden yoktu veya bu çocuklar için eğitimciler, gerekli merciler neden bu çocukların da dahil olacağı bir kutlama yapmıyordu? Her 23 Nisan'da neden sadece okulda bu kutlama yapılıyor? 23 Nisanlar okullarda kutlanılmak zorunda diye bir yasa mı vardı? Neden fragman, film senaryo hep aynı? Neden ekleme, çıkarma veya bu bayramı daha iyiye taşımaya yönelik bir eylem yok! Makam koltuğuna her 23 Nisan'da neden bir 'öğrenci' oturulur. İşçi çocuğun makamda o gün yer almamasının gerekçesi neydi? Üstelik siyasetçi olmak bu ülkede eğitimden geçmezken 🤦‍♀️😕 Siz bugün okullarınızda neyi kutladınız bilmiyorum. Ama ben her 23 Nisan'da kutlamaya dahil olmayan çocukların işçi olma başarısını kutladım yine.!! H.
Reklam
Vay be! Ülkemizde ne çok âlim varmış da bizim haberimiz yokmuş. Bir konu üzerinde ne güzel fetva veriyor çat diye! Vay be büyük adam vesselam (!) . . Ben ilim öğrendikçe(ki ömür boyu inşallah hep öğrenci kalmak istiyorum) bir konu hakkında ağzımı açamıyorum. Konuşasım geliyor, farklı alimlerin fikirleri geliyor, daha geniş bakış açıları var ve
Bana yumuşak huylu olmayı aynı zamanda da haksızlık karşısında dik durmamı öğreten, bilinçli, çevresine saygılı davranmayı, büyüklerine saygıda kusur etmemeyi, daima sevgi ile kalmayı öğreten ilk öğretmenim annem bugün bana; kızım o güzel ellerinden bir sarma yesek ne güzel olur dedi. Ben yerimi annemden öğrendim. Sonra dedim ki üslubun güzelse eğer dikeni gül eder, üslubun güzel değilse de anlattığın gül çiçek değildir. Muhatabımız gerek çocuk gerek büyük olsun insanın ifade edici dilini etkili kullanabilmesi gerekiyor. Bencil, egoist dili kullanmak yerine kalpleri yumuşatacak, iki insanın arasında muhabbeti sürekli kılacak dil ile konuşmak ve üslubun kimliğimiz olduğunu unutmamak elzemdir.
Karahindibalar ...
Kara hindiba çiçeği hemen hemen her yerde gördüğümüz tohumlarının uçuşunu seyrettiğimiz ama mucizesine dikkat etmediğimiz bir çiçektir. Aklı, şuuru ve bilinci olmayan, dış dünyayı bilmesi imkansız olan bu çiçek neslini devam ettirmesi gerektiğini, bunun için rüzgarı kullanması gerektiğini çok iyi biliyor. Rüzgardan tohumlarının zarar görmemesi ve