“Tek bir hususta sizinle aynı fikirdeyim: Bu dünyada her türden mülkiyet, hem de çok sık istismar edilmektedir. Fakat ben, istismardan kalkarak feshetmek gereğine varmıyorum; bir yönden ölümün bütün kötülüklere iyi gelmesini hatırlatan kahramanca bir çareye benziyor bu. Daha da ileri gideceğim: Bütün istismarlar içinde bana en iğrenç görünenin mülkiyet istismarı olduğunu itiraf edeceğim. Ancak tekrar edeyim, mülkiyete tecavüz etmeden, hele onu yok etmeden de bu kötülüğe çare bulmak mümkündür. Mevcut yasalar mülkiyetin istismarına izin veriyorsa bu kanunları değiştirebiliriz. Medeni kanunumuz Kuran değildir; sorgulanmasında beis yoktur. Öyleyse mülkiyette tasarrufu düzenleyen yasaları değiştiriniz ve lanet okumaktan kaçınınız; zira gerçekçi olursak, hangi namuslu insan tamamen temizdir ki? Bilmeden, istemeden, şüphe dahi etmeden hırsız olunabileceğine inanıyor musunuz? Mevcut toplumun, tıpkı her insan gibi, atalarından miras aldığı her türlü erdemi ve kabahati bünyesinde barındırdığını teslim etmez misiniz? Yoksa mülkiyet, tabiri caizse metafiziğin değirmeninde öğütüp tesviye edebileceğiniz denli basit ve soyut bir şey midir gözünüzde? Okuduğum bu iki güzel ve paradoksal doğaçlamada, bunca somut ve müthiş şeylerden bahsetmiş birisi, katıksız ve katı bir ütopyacı olamaz. Ekonomi kuramına ve akademik lisana, o büyük devrim lakırdılarıyla tatmin olmayacak kadar aşinasınız. Bu yüzden de sizin mülkiyeti ele alışınızın, seksen yıl önce Rousseau’nun mektupları kullanma tarzına benzediğine inanıyorum: Bilgi ve ruhun muhteşem ve şiirsel taşkınlığı. En azından benim görüşüm bu.