aynı yaşamıyor herkes aşkı da, ayrılığı da birbirini tutmuyor aşk gözü kimsenin kaçıp gidiyor hayat kayıp bakışmalarla bazıları vazgeçişlerle büyüyor ertelemeler, geciktirmeler, kilitlemeler üzerinden atlayıp geçmelerle, bazılarının defteri hayata hiç kapanmıyor.
Gerim gerim gerildiiimmm. En az ilk okuduğumdaki kadar hem de. Kaç kere okusam da aynı gerginliği yaşayacakmışım gibi hissediyorum. Akşamdan beri kafamda binlerce cümle, yorum uçuşuyor. O kadar ki rüyama bile girdi. Her kapıya bırakıp zili çalıp kaçmak istiyorum.
67 yıl önce yazılan ve bilmem kaç yüzyıl sonrasını anlatan bu kitapta günümüzü gördüm ben. Kitabın ortalarından beri bunu düşünüyorum. Günümüzde de böyle değil mi? Kitapta anlatılanları farklı varyasyonlarıyla ve benzerlikleriyle yaşamıyor muyuz?
Kitapta insana öğretmeyi düşünmeyi amaçlayan kitaplar yakılıyor. Günümüzde de fiilen yakılmasa da o kitaplar yeteri değeri görüyor mu? Biz kendi kendimize yakıyoruz; ki tam da akşam kısa bir mola vermişken Begüm hanımın (Begüm) instagram hikayesinde paylaştığı 2 gönderi beni dehşete düşürerek düşüncemi destekledi. Kitap okumayın diye basbas bağıranların olduğu bir toplumda yaşıyoruz daha ne denebilir ki?
Günümüz yazılı ve görsel medyası #36631507 tam anlamıyla bunu yapmıyor mu? Gencinden yaşlısına herkes koyunlaşmıyor mu?
Kitabı okurken sürekli kafamda şu video döndü durdu:
Bilim, sanat, edebiyat hakettiği değeri maalesef görmüyor ülkemizde, nerede boş beleş işler var ona sarıyoruz. Kitap da ona atıfta bulunuyor. Değeri olan her şeyi yok et. Yok et ki videodaki gibi musmutlu(!) bir toplum olsun. Ne de olsa cehalet mutluluk!
Daha da geç olmadan Clarisse' lerin çoğalması, Montag gibi aklımızın başımıza gelmesi dileğiyle...
İyiliğini unut ! İslam ahlakı “ biriktir sonra da karşılığını bekle “ üzere kurulu bir ahlak değildir. İslam ahlakını bu hale dönüştüren bizim menfaat kabullerimiz, Bu kabullerle yaşayanlar, kendilerini tüccara, İslam’ı da tüccarlığa dönüştürür. Bu sebeble yapılan hayr (iyilikler) lar unutulacak.
Günahını da unut ! Tevbe nin makbul geçerli olduğunun delili günahın unutulmasıdır. Mümkün mü ? Yapılan iyilikler unutulur da günahlar çok zor ! Nasıl mümkün ? Bütün hayatımızı şekillendiren geçmişteki günahlarımız ve acı tecrübeler değil mi ? Bu manada yaptığın iyilikleri de unut günahları da bitti mi ? bitmedi ! Sana yapılan kötülükler de iyilikler de unutulacak ! Ama ikisi de aynı anda unutulacak ! Bunu yapmak çok zor !
An yaşanacak Ama herkes başka bir zamanda Geçmişte yaşanan, bu anı yönetmemeli Ya da hiç gitmediği eline geçmeyen hayal de bu anı yönetmemeli. Kimse yaşadığı mekanın anını yaşamıyor. Ama İslam, yaşadığın mekanın anında yaşa der Burada dikkat edilmesi gereken Yaşama, Allah ın rızasına uygun olacak ! Hafızalarımın yükünden kurtulmalıyız. Dindarlık bir hafızaya ihtiyaç duymaz ve Anı yaşar ,,,
Emekliliğin ilk zamanı güzel geçen, eski iş arkadaşlarını ziyaretlerinde ilgiyle karşılanan ama bir vakit sonra ilginin de azaldığı sıkılmaya başladığı bir dönemde yeniden öğretmenliğe başvurmaya karar verir. Ve ekmeksiz, yolsuz, insanların yoksulluk çektiği, bir yandan hastalıklarla mücadele ettiği bir köye tayin edilir. Köyün halini gördüğünde ilk başta ürker, tek düşündüğü kaçıp gitmek, bu ekmeksiz köyden bir an önce kurtulmayı düşünür. Ama çok geçmez ki bu kaçıp isteği yerini kalıp mücadele etme isteğine bırakır. Köyde kurumuş, bataklığa dönmüş gölet hastalık yapmaktadır. Okulu perişan durumdadır. Köyün muhtarı, imamıyla görüşür, onları köy için çalışmaya, mücadele etmeye ikna eder... Sonra yapılacak işler birbiri ardına sıralanır ve köyde herkes el birlik köyün diriliği için çalışmaya başlar... Bu kıymetli eser, sıradan bir roman değil, bir toplum projesidir. Emeklilikten önce öğretmenlik yıllarının büsbütün boşa geçen zaman olduğunu ekmeksiz köyde anlar. Öğretmenin sadece okulda ders vermek değildir elbet. Toplumu bilinçlendirecek olan aydın denilen kişiler öğretmenlerdir. Aydın görevi, ise sadece okulda ders anlatmakla, sınav yapmakla, not vermekle yerine getirilmez tabi! Ayrıca, öğrencileri sadece sınav geçerli not alacak ezberler yaptırmak da öğretmenlik değil, çocukları hayata hazırlamak, onlara hayata dair ve bir şeyle öğretebilmek ve tabii çocuklarını yeteneklerini en erken zamanda keşfetmek gerekir... Yani öğretmenlik öyle 45 dakikalık derse girip çıkmak, yerinden kalmadan kitaptan okumak,her sene aynı şekilde aynı şeyleri anlatmak, sınav yapmak, not vermek değildir. Ekmeksiz köy öğretmenini, önceki çalışma hayatının boşa geçen zamanını emekli olduktan sonra anlıyor. Türkiye'de çok öğretmen var böyle, güya çalışıyor sanıp kendini, aslında vaktini boşa geçiren... Ama ne yazık ki onlar farkında değiller! Gidip gelecekleri bir iş olduğu için adına "hayat mücadelesi" denilen zaman içinde, aslında yaşamıyor savruluyor insanlar, ama bunun farkında olan çok az kişi var. İşte bu açıdan, yani farkına vardıran önemli bir eser, "Toprak Uyanırsa" . Öyle ya, insanoğlunun uyanması için önce farkına varması gerek... Önsözünü, "Yaban" adlı eserinde köyün, köylünün sorunlarına değinen Yakup Kadri yazmıştır. Düşününüz, Toprak uyanırsa neler başarılır?