“Ölümün bitmeyen ufkunda yatarken gene sağ,
Bir avuç toprak olurken gene yüksek, gene dağ…”
***
Dolmabahçe sarayı her zamankinden daha sessizdi,
En yakın arkadaşlarının gözleri dolu dolu ona bakıyorlardı,
O günün sabahında herkeste bir huzursuzluk vardı,
Etrafı kalabalık değildi,
Ayağa kalkacak diye umutla bakıyorlardı,
Tüm heybetine rağmen,
İlk satırından son satıra kadar iliklerime kadar hissederek okuduğum bir kitap daha... Başka türlü inceleme yazamıyorum galiba kitaplara.
İçime dokundu her söz, her cümle...
Aysel'le birlikte yaşadım hayatını satır satır...
Melankolinin dibine battım battım çıktım...
Neden bu kadar etkilendim bilmiyorum. Bir kadın yazdığı, bir kadın yaşadığı için
Aslında bu kitaba inceleme yazmak aklımın ucundan geçmezdi. Benim bu incelemeyi yazmam nasıl bir karmaşa olduysa, kitabın adının '
Bilardo Telmihleri' olması da biraz öyle olmuş. Bazı kitapların bir de adının hikayesi veya serüveni vardır. Bu kitabın ise adının bir serüveni var. Kitabın adı nedense ilgimi çekti. İtiraf etmek gerekirse bana pekte
İstanbul/ Çekmeköy/ Nişantepe yakınlarında bir caddede;
(Polis kimlik soruyor)
Önümden ten renginden doğulu olduğunu tahmin ettiğim bir yurttaş yürüyor ve polis çevirdi!
Bana da "bekle, seninkine de bakacağız" dedi kibirli bir tavırla.
Enerjim yoktu, ağzının payını vermedim, 'tamam' dedim, bekliyorum.
Önümdeki doğulu yurttaşla diyalog
« Ey Eba Hureyre, sana dünyayı bütün varlığı ile göstereyim mi? buyurdu.
Ebu Hureyre diyor ki: «Ben de, göster ya Resûlallah sav.» dedim.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sav. elimden tutarak beni Medine çöplerinin döküldüğü bir dereye götürdü, orada insan kelleleri, insan pislikleri, parçalanmış elbiseler ve kemikler vardı.
Bunları gösterdikten sonra:
Gördüğün bu kelleler aynı sizin gibi ihtiras ve uzun kuruntular besleyen kimselerdi. Şimdi etsiz kemik olarak kaldılar ve nihayet çürüyüp toz haline geleceklerdir.
Bu pislikler, onların yedikleri leziz yemeklerdir. Nerden kazandı ise kazandı, sonra da mîdelerine indirdiler. Şimdi ise herkes bunlardan uzaklaşmaktadır.
Bu parçalanmış bezler, onların süs elbiseleri idi. Şimdi rüzgâr onları parça parça etmiştir.
Bu kemikler onların, üzerlerine binip diyar diyar dolaştıkları binitlerinin kemikleridir.
İşte dünyanın manzarası ve sonu budur. Şimdi dünyalık için ağlamak isteyen ağlasın.» buyurdu. Ebu Hureyre (R.A.) '' Oradan göz yaşları içinde ayrıldık." dedi.
Adından da kolayca anlaşıldığı gibi açlık üzerine bir kitap bu. Eh, konu basit… Açlık… Hepimiz biliriz açlığın ne demek olduğunu, bir sebeple deneyimlemişizdir bile. Hatta iş konuşmaya gelince sebepleri nedir, açlık ve yoksulluk nasıl engellenir, kimin ne yapması gerekir; mutlaka fikrimiz vardır. Ama acaba gerçekten biliyor muyuz açlığın ne demek
"Saat 19 Haberlerinde Taylan Özgür'ü vurdular
Bütün yanaklarım sapsarı"
Başka bir alıntı ile başlayacaktım incelemeye lakin bu dizeleri okuduktan sonra Taylan Özgür'ü anarak başlamak istedim. Kendisi 68 öğrenci kuşağının ilk faili meçhul cinayetlerinden birine kurban giden öğrenci liderlerinden biridir. Ablası Hale Kıyıcı ile yapılan
Herkes bilsin çok güzel bir kitap okudum…
Nasıl bir sevgidir bu nasıl dökülürsatırlara nasıl bir naifliktir sevginiz bu yeryüzüzüne.. Hayranlıkla her satırınızı yeryüzündeki gizli kalmış ve hala yaşadığına inandırdığınız gerçek sevgilere inanarak okdum kitabı...
Hüznüm ağır geldi gözlerime,nucûma,mâha öyle baş başa kaldık.Bende kitabın
Bende bu kitap vasıtasıyla başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Bir kaç sene önce kadar, soğuk ve yağmur sonrası bir sonbahar gününde, şehrin biraz dışında alışveriş merkezlerinin olduğu avm ye yürüyerek gidiyordum. İleride elinde poşetle yavaş yavaş yürüyen bir çocuk gördüm. Yanına yaklaştım ve beraber yürüyerek muhabbet etmeye başladık.
İsmi tarafından terk edilmiş bir şehir gibi yüreğim.
Her ne kadar adını koymaya çalışsamda ; yokluğunun eş anlamlısı hiç bir imla kitabında geçmiyor…
Sanki Türk Dil Kurumu yasaklamıştı yokluğunu…
Gittiğin günden bu yana bu şehir çok değişti.
Hunharca katledilmiş hayallerim, boyası dökülmüş umutlarım ve dünden kalma yarınlarla ayakta durmaya
Gazeteci Mehmet Barlas’ın evinde dostlarıyla birlikte buluştukları o son akşam yemeğinde, masada çıkan tartışmada fenalaşan Kemal Tahir, evine dahi varamadan, yolda geçirdiği kalp krizi neticesinde komşusunun evinde, hayatını kaybetti...
Uzun yıllar edebiyat çevresinde konuşulan bu tartışma bütün ayrıntılarıyla ilk kez Mehmet Barlas tarafından
Alyamcığım ile geçen bir haftanın sonunda dili iyicene şakıdamaya başladı. Neden bu böyle, neden şu şöyle, neden kuş ötüyor, neden kaydırağa binmiyoruz, neden geldik, neden gelmedik.. Neden, neden, nedenlerin bitmediği şu dönemde hanımefendiyi geceyarısı parka götürmek zorunda kaldık. Gittik işte parka, kaydırakta kayıyoruz iki genç kız lise son
“Mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin” Baki
Aylak Adam / Sayfa 1
BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU ÜZERİNE SAYIKLAMALAR
Bir gün bilinmeyen bir kadından mektup aldım. Birbirimize göre olduğumuzu ve bu fırsatı değerlendirmemiz gerektiğini söylüyordu. Nereden böyle bir yargıya vardığını sordum. Birtakım gerekçeler sıraladı. Biliyordum