Sevgili Fiji, en sonki mektubunu aldığımdan bu yana, duvardaki takvimin hesabına göre tam üç ay, üç gün geçmiş. Fakat bana sorsan, üç gün zor derim. Hız çağında olduğumuzu ve zamanın dizginlerini koparmış, doludizgin koşan bir ata dönüştüğünü unutuyoruz maalesef. Daha doğrusu unutmuyoruz, kabullenemiyoruz. Yine bana soracak olsan, zamana karşı
Dicle nice tarihlere tanık oldu. Dicle'ye düşen her Ay damlası ne acılara tanık oldu?
Oysa Dicle doğduğu topraklardan çok uzaklarda bile bir merhametin temsiliydi. Dicle kenarında bir "kuzunun ahını" soran me deniyetin nehri...
Ay damlamıştı, tarihin neşesi kadar hüznünü de taşıyan Dicle'ye... Hayalimizdeki Bağdat'ın
Tutku tüm kötülüklerin anasıdır diyen Arthur Schopenhauer, "Bir Tartışmayı Kazanmanın Otuz Sekiz Yolu" adlı denemesinde, bir kişiyi otuz sekiz değişik yöntemle dövmeyi anlatmıştır.
Vaktiyle Gazanfer Ağa buraya bir çeşme bir de açık namazgâh yaptırmış. Şehirden ayrılan kervanlar kalanlarla burada vedalaştıkları için İstanbullular buraya Ayrılık Çeşmesi demişler.
Aşkın keyfini sürmek için aşık olmak yeterlidir, duygularına karşı taraftan olumlu cevap almak işin teferruatıdır. Aşık olduğunu karşı tarafın bilmesine gerek de yoktur.