yakkabılarım nerede?
kim beni çağırdı: sohrab!
tanıdık bir sesti, havanın yaprağı tanıdığı gibi.
annem uykuda,
menuçehr, pervane; belki de tüm şehir uykuda.
haziran gecesi, bir ağıt gibi, usulca
ve soğuk bir esinti
battaniyenin yeşil kenarından uykumu yıkmakta.
ayrılık kokusu var havada;
yastığım sığırcık kanatlarının şarkısıyla
"Aşk sandığın kadar değil,
Yandığın kadardır...''
Hz. Mevlana
Bugün Hazreti Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî' nin Rabbine kavuştuğu gündür. Bugüne Şeb-i Arus yani düğün gecesi denir.
Hz Mevlana kendi ölümüne rabbine duyduğu aşktan dolayı sevgiliye kavuşma yani düğün gecesi demiştir.
Nitekim bir gazelinde;
"Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenazemi gördüğün zaman firak, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır,
Beni toprağa verdikleri zaman, elveda elveda demeye kalkışma,
Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.
Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurubdan hiç ziyan gelir mi?
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?
Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf`u ne diye kuyuda feryad etsin?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç.
Zira senin Hayy u Hu'yun, mekansızlık aleminin fezasındadır."
Bu manaya istinaden her yılın Aralık ayında
Vuslat Yıldönümleri çerçevesinde Şeb-i Arus törenleri yapılır.
Zaman olmuştur ki
Dumanlı havuzlarda soğuk nilüferler
Bulutlara savrulmuş ateş kuşları
Korkulu bir hicrani söyler
Zaman olmuştur ki
Dalgınlıkları hisarbuselik kızların
Bildik şarkıları birden unutuşları
Gelişiyle memnun, gidişiyle mahzun edene sevgili deniyorsa eğer; Ramazan mü’mine sevgilidir. Dikkat buyurunuz herkese değil; mü’mine.
Ramazan geliyor diye sevinmek, gidiyor diye mahzun olmak iman alâmetidir buyurmuşlar. 1438 yılının Ramazan-ı Şerif’i alıp başını gidiyor ve biz kalbimizdeki hüzne bakıp imanımız hakkında bir fikir sahibi
Deniz uzakta değildi. Belki de odanın içindeydi. Yıldızlar tanrıyla konuşuyordu. Saçların ormanların uğultusu, topuklarinda hafızın bahçesi, kırmızı bir zaman oluyordu ağzın. Şarabın samanyolu, ayrılık bir kuyu suyuydu henüz.
Üstündeki tüllerden çıplak bir sesle döndün: "Hayatın gecesi, lambasını da beraberinde getirtir. "* kirpiklerinden dudaklarına, uzak issiz yollar düşüyordu. Bunu cok erken biliyordum ben. Sevgisiz kadınlardan, soğumuş erkeklerden, evler ölüsü çocuklardan biliyordum. Gülümseyen bir acıyla tutundum soluğuna.
Ey gönül haresi keder, insan kendinden ne kadar uzağa gider...
*C. Chaplin
Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak