ayrılıkçı etnik hareketler (IRA, ETA ve PKK gibi) kanlı çatışmaları artırmak için adeta bir yarış içerisine girmişlerdir. Toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel hoşnutsuzluklar uzun dönemde ayrılıkçı şiddet örgütlerini besleyen bir rol oynamış, etnik ayrılıklar çatışmaların kronikleşmesine ve dolayısıyla şiddete eğilimli bir siyasi kültürün oluşmasına yol açarak sorunların çözümünü daha da zorlaştırmıştır.
İttihad ve Terakki Cemiyeti; Osmanlı imparatorluğunun pek çok alanda iflas yaşadığı, üzerinde paylaşım planlarının yapıldığı, ayrılıkçı hareketler ile terör hadiselerinin etkisini gösterdiği, toprak kayıplarının ağır travmalara sebebiyet verdiği bir dönemde kuruldu.
Reklam
II.Abdülhamit'in devleti dağılmaktan kurtarmak amacıyla giriştiği çabalara rağmen Ermeni, Kürt ve Araplar arasında ayrılıkçı hareketler hiçbir zaman hız kesmedi. Bilhassa Ermeniler 1878 Berlin Antlaşması'nda kendilerine vadedilen islahatların yapılmadığına gerekçe göstererek terör hareketlerine giriştiler ve 1904 yılında Sultan Abdulhamite suikasta bile yeltendiler. Arap milliyetçileri ise 1880'den itibaren Suriye'yi üs edinip faaliyet geçmişlerdi. Arap Milletinin Beyannamesi adıyla bir bildiri neşredilmiş ve bölgedeki Müslim ve gayrimüslim Arapların, Osmanlılara karşı birlikte hareket etmesi istenmişti. Bunlar, Arapçanın resmi dil olması, Surive ile Lübnan'ın birleşmesi, mahalli hükümet oluşturulması gibi konularda propaganda yapıyorlardı. Bu gizli teşekkülün üyeleri Osmanlı Devleti'nin müdahalesiyle Suriye'den çıkmak zorunda kalsalar da İngiltere'nin himayesinde Mısır'da faaliyetlerini sürdürmeye devam ettiler.
Sayfa 230 - Yeditepe Yayınevi 1. Baskı Ekim 2022Kitabı okudu
1950 Suriye Anayasası, Suriye'nin "Arap ulusunun bir parçası" olduğunu ilan etti. Aynı formül daha sonra Mısır, Irak ve Kuveyt'te kabul edil­di. Pan-Arabistler için, sadece Mısır'daki -onların deyimi ile- fıravu­nizm değil aynı zamanda diğer ülkelerdeki benzer hareketler de dar görüşlü, ayrılıkçı ve Arap Birliği ülküsüne zararlıydı. Bu hareketler aşağılayıcı bir şekilde, kabaca "ulusal hizipçilik" anlamına gelen, ye­nilenmiş bir ortaçağ terimi olan Şuubiyye diye tanımlandı. Bazen de bunlara bilfiil karşı çıkıldı, tıpkı o dönem Birleşik Arap Cumhu­riyeti'ne bağlı Suriye'de olduğu gibi. Şam'daki Adonis Sineması'nın adı Belkıs olarak değiştirildi ve Arami uygarlığına yapılan her ithaf; anti-pan-Arabist, muhalif Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi'ne deste­ğin kanıtı olarak kabul edildi.
Sayfa 123 - Kronik Kitap 1. BaskıKitabı okudu
İslam dünyasında Şi'İ ve Batini hareketler, tarikatlara her zaman ayrılıkçı ve militan bir özellik vermiş çeşitli dini-siyasi hareketleri desteklemiştir.
Ceditçilerin ayrılıkçı hareket­ler başlatma gibi bir niyetleri de yoktu aslında, Rus siyasi yapısı içerisindeki konumlarını güçlendirmeye çalışıyorlardı yalnızca.
Reklam
İslam, eski Bizans İmparatorluğu topraklarının tamamı üze­rindeki hakimiyetini artık büyük ölçüde kurmuş ve sağlamlaş­tırmıştı -Osmanlı İmparatorluğu pek çok yönden Bizans'a ben­zeyecekti, sadece artık üzerinde Müslümanlık elbisesi olacak­tı. Osmanlılar, çok farklı dinler ve etnik kökenlerden insanlar­dan oluşan imparatorluğu yönetirken Bizans'ın devlet kurumla­rının pek çoğunu miras alıp bunları olduğu gibi yaşatmıştı. Doğu Hıristiyanlığmın aldığı yenilgi ve gücünü kaybetmesi çok ağır bir psikolojik darbe olsa da, İslam'm dünyanın bu Doğu noktaların­da Hıristiyanlığın ebedi ölümcül düşmanı haline gelmediğini de belirtmek gerekir; bu nedenle iki din iç içe yaşamıştı. Tebaa ko­numuna yeni düşmüş Hıristiyanlar ne düşünürlerse düşünsün­ler, iki tarafın yan yana yaşamasından başka pek seçenek yoktu. Elbette, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu yavaşça zayıflamaya başladığında ve Avrupa'nın desteklediği ayrılıkçı milliyetçi hare­ketler arttığında, imparatorluğun çeşitli yerlerinde huzursuzluk­lar yaşanıyor, bölgesel ayaklanma ve isyanlar gerçekleştiriliyor­ du. Bazı isyanlar çok şiddetli biçimde bastırılıyordu. Aslında ye­rel Hıristiyanlar geçmişte Bizans egemenliğine karşı da sürekli olarak isyan etmişlerdi. Bu uzun zaman zarfında Müslüman nü­fusların da Osmanlı yönetimine karşı yerel isyan girişimleri ol­mamış değildi.
Jewish Fundamentalism / Yahudi Fundamentalizmi
Tek bir gruptan ziyade bir kategoriyi ifade eden yahudi fundamentalistleri, modernizm karşısında asimile olmamış ya da olmayı reddeden, Yahudiliğin modem öncesi formlarına dönme arayışındaki yahudileri ifade eder. Günümüz yahudi toplumla­rında farklı şekillerde tezahür eden fundamentalizm başlıca üç sınıfa ayrılabilir: Haredi (Haredim) yahudileri,
Türkiye, ilkin kendi içinde bütünleşme sürecini tamamlamak zorundadır. ABD'de yirmiden fazla etnik grup var, çoğunun okulları,dernekleri,gazeteleri var, ama orada siyasî ayrılıkçı hareketler çok zayıf; neden? Herkes anayasanın sağladığı garantiler altında ve sınırları içinde kendini özgür hissediyor; işsizlik ve enflasyon oranı o kadar düşük ki, Afro-Amerikalı bile tüm sosyal ayrımlara rağmen devlete bağlıdır. Evet, ABD'yi bölünmez yapan şey, Anayasa özgürlükleri ve ekonomik refahtır.
Sayfa 268
Uluslararası Hukuk Yok Devletlerarası Hukuk Var Bir diğer hatırlatma da arkadaşların sözünü ettiği uluslararası hukuka dairdir. Bana göre uluslararası hukuk yoktur, devletlerarası hukuk vardır, devletlerin hukuku vardır. Türk devlet hukuku, ulusal hukuk değil devlet hukukudur. Ve bir devletlerarası hukuk vardır. Birleşmiş Milletlerin Hukuk'u
Sayfa 220Kitabı okudu
Reklam
ABD'de yirmiden fazla etnik grup var, çoğunun okulları, dernekleri, gazeteleri var, ama orada siyasi ayrılıkçı hareketler çok zayıf; neden? Herkese anayasanın sağladığı garantiler altında ve sınırları içinde kendini özgür hissediyor; işsizlik ve enflasyon oranı o kadar düşük ki , Afro- Amerikalı bile tüm sosyal ayrımlara rağmen devlete bağlıdır. ABD'yi bölünmez yapan şey , Anayasa özgürlükleri ve ekonomik refahtır.
“Ülke bütünlüğünün korunmasından yana gayrimüslimlere güvenemeyen İttihat ve Terakki de bir süre sonra Türk ulusçuluğuna kaydı. Böylece Osmanlı toplumunda 1908 devrimi ile doğan ve gelişen birlik ve dayanışma ruhu kayboldu. Parti, ülke bütünlüğünü korumak ve ayrılıkçı akımlarla mücadele etmek için giderek sertleşmeye başladı. Bu sertliğin dozunun zamanla artarak despotizme dönüşmesi, özgürlük ve demokrasi yanlılarını ciddi biçimde rahatsız etti.”
Sayfa 44
“Ayrılıkçı hareketler halkın temsilcisi olma niteliklerini kanıtladıklarında bu hareketlere yardım etmek, başka güçlerin daha önceki müdahalelerini engellemek ve katliam tehdidi altındaki halkları kurtarmak için devletler işgal edilebilir ya da haklı olarak savaşa başlanabilir.” Legalist paradigmanın kapsamını genişletmeye dönük bu öneriler “insani müdahale“ başlığı altında tartışılıyor. Walzer, “insani müdahale“ olarak adlandırılan kavrama ilişkin açık örneklerin çok nadir olduğunu belirtiyor ve aslında hiçbir örnek bulamadığını, sadece insani saiklerin başka saiklerle bir arada olduğu karışık vakalar bulduğunu ifade ediyor. Hindistan’ın Bangladeş‘i işgalini olası bir örnek olarak sayıyor (aslında sadece bu örneği zikrediyor) çünkü bu sınırları ve amacı kesin olarak tanımlanmış bir kurtarma operasyonu “idi” ve Hint birlikleri ülkeye girdiler ve çabucak çıktılar.
19. ve 20. yüzyıllarda meydana gelen ayrılıkçı milliyetçi hareketler neticesi yalnız kalan Türkler, kimliklerinin ne ve vatanlarının neresi olduğunu sorgulamaya başlamışlardır. Nitekim Balkanlar'ın yitirilmesiyle yitik vatan, milli belleğin gerisine atılmış: yeni bir Türk tarihi ve coğrafyası kurgulanarak edebiyatta Anadolu ve Asya'ya dönüş metaforu daha fazla işlenir olmuştur. Dilin ve kimi zaman dinin kıstas olarak alındığı bu yeni söylem. Anadolu Türklüğü ile Orta Asya Türklüğü arasında bir bağ tesis etmek istemiştir.
Sayfa 175 - Ontolojik Güvensizlik Ve Yeni Vatan Arayışları: Manevî Yurt, Ötüken NeşriyatKitabı okudu
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.