Böylesi bir yangını görüp anlayabilmek, duyup içselleştirebilmek için, herkesin bir iç yangınının olması şart mıydı? Kim bilir, bu dağların, ormanların, denizlerin, göllerin, ovaların da kendine göre bir iç yangını vardı. Böyle olmasa yerden göğe kadar uzanan bu yangın, bu renk çılgınlığı evreni sarar mıydı?
Sayfa 89
Bazen kuş olup uçmak istiyordu ona. Işık olup akmak... Ama nerede? Böylesine bir gerçek olmadığı gibi, mucizede yoktu.
Sayfa 69
Reklam
Ankara'ya usul usul kar yağıyordu ve Ankara'nın karı saçlarına ne de güzel yakışıyordu zahmin... Ben seni ateşin içine çektikten sonra bile bana dokunamazdın. Öyle ben kokardın ki koynumdaki sana boylu boyunca uzanırdın. Yüzümün saçlarının değdiği yerlerinde acemi rüzgârlara esmeyi öğretirdin. Ellerini tutmak gusl’e sebepti ya, sıcaklık
-Biliyor musun anne, dedi Ahmet. İstanbul'un ağzı da fena kokuyor. -Şehrin ağzı mı olurmuş oğlum? -Neden olmasın. Ağzı da var, gözü de. Her şeyi var. Ama yalnız yüreği yok.
Serseri adam, dedi kendi kendine. İşte böyle efendi ol. Kırmadan, dökmeden konuş. Az önce uzakları yakın etti o tekmelediğin alet. Gül'ün sesini alıp getirdi o bana. Ağızsız dilsiz mi sanırsın o aleti? Senin gibi insan kılıklılardan daha fazla canı var onun.
Ama yine de sevgisini, sevdasını anlatamazdı. Bir şeyler mutlaka eksik kalırdı. Çünkü ayrılıktan çok aşktan fazlaydı yaşadıkları. Sözün, yazının gücü yetmezdi ki tüm bunları anlatmaya...
Reklam
Çalışmazlarsa, iş güç sahibi olmazlarsa yutardı bu şehir onları. En yakın akrabadan bile bir dilim ekmek alamaz olurlardı.
22 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.