1- Ülke, kitap okuyan ve okumayan olarak keskin bir şekilde ayrılır. (Evet, yegane ayrımcılık bu olacak; kitap okumayı tercih etmeyen vatandaşlar sınır dışı edilmeyecek tabii ama oy verme hakkı elinden alınacak.)
2- Okulda sadece kitap okuma alışkanlığı kazandırılacak. Hçbir şey öğretilmeyecek kitap okumaktan başka. Eğitim on yıl olacak ve bu on
Yapılan araştırmalar, kadınların tükenmişlik oranlarındaki yüksekliğin nedenlerinden birinin, yaptıkları işte ödüllendirmeyle çok fazla karşılaşmamaları, daha zor şartlarda çalışıp daha az kazanmaları ve erkeklere kıyasla daha büyük bir stres altında olmalarından kaynaklandığını söylüyor. Kadınların özgürlükleri ve özerklikleri daha dar, etkileri daha az, işlerinin çeşitliliği daha dar, kendilerini geliştirecek zorluklarla daha az karşılaşıyorlar ve iş ortamları çok daha olumsuz. Kendilerini ifade etme ve geliştirme olanakları daha kısıtlı ve bir bütün olarak yaptıkları işten aldıkları karşılık da daha az. Araştırmalar ayrıca kadınların özellikle erkek egemen meslek dallarında ayrımcılık ve tacize maruz kaldıklarını gösteriyor. Daha çok tükenmişlik düzeyi bildirmelerinde şaşılacak bir durum olmasa gerek.
Evvela okuyucum; bunlar hikâye değil tarihtir. Jacques'ın edepsizliklerini anlattığın zaman kendimi Tiberius'un hovardalıklarını anlatan Suetonius'dan daha suçlu bulmuyorum. Zaten Suetonius'u okursanız onda hiçbir kabahat balmazsınız. Neden Catullus'u, Martialis'i Horatius'u, Juvenalis, Petronius'u okurken
Pip’in sürükleyici hayatını anlatan bu roman, 19. yüzyılda İngiltere’deki maden köylerindeki yaşamı yansıtıyor. Köyün madencisi Joe Gargery’nin çok zor koşullarda çalıştığı, ancak yine de çok fakir olduğu romanda yansıtılıyor. Romanda köylü ile şehir sakini arasındaki uçurum da fark ediliyor. Çünkü Bayan Havisham’ın kibirli tavrı; Estella’nın
Bu ideolojik saldırıda, Holokost önemli bir rol oynuyor. Açıkça görülüyor ki, tarihteki bir zulmü çağrıştırmak, günümüzde yapılacak bir eleştiriyi saptırmak için kullanılıyor. Yahudiler, pozitif ayrımcılık programlarına karşı çıkmak için, kendilerinin de geçmişte çok çektiği "kota sistemi"ni bile bir bahane olarak kullanabiliyorlar. Bunun da ötesinde, Holokost çerçevesi antisemitizmi, Yahudi olmayanların Yahudilerden mantıksız bir şekilde nefret etmeleriyle sınırlıyordu. Bu da, Yahudilere karşı duyulan düşmanlığın, gerçekten çıkar çatışmalarından kaynaklandığı olasılığının önüne geçiyordu. (Bu konuya devam edeceğiz.) Bu durumda hemen Holokost'a sığınmak, Yahudilere yapılan her eleştiriyi gayrimeşru kılmak için başvurulan bir taktik oluyordu: Bu eleştiriler sadece patolojik bir nefretten kaynaklanabilirdi.
Gorki'nin Benim Üniversitelerim kitabı, sanki bir film izliyormuşsun gibi sürükleyici bir otobiyografi. Fakir bir Rus çocuğunun zorlu hayat yolculuğu, bize umut ve ilham veriyor. Yoksulluk, açlık, ayrımcılık... Gorki her şeye rağmen pes etmiyor ve kendi kendine bir üniversite eğitimi alıyor. Bu kitapta sadece Gorki'nin hikayesini değil, aynı zamanda hayatta kalmanın ve gelişmenin ipuçlarını da buluyoruz. Zorluklar karşısında asla pes etmemek, her zaman öğrenmeye açık olmak ve hayallerimizden vazgeçmemek... Gorki'nin usta kaleminden akan akıcı dil ise bu zorlu yolculuğu keyifli hale getiriyor.
Benim Üniversitelerim, kendini geliştirmek ve hayallerinin peşinden gitmek isteyen herkes için bir başucu kitabı. Hazır mısın, Gorki'nin ilham verici dünyasına dalmaya?
Çalınan / Ann-Helen Laestadius
Çeviren: Yonca Mete Soy
İsveç’in yerli halkı Samilerin yaşayış, gelenek ve göreneklerini anlatan, temelini yaşanmışlıklara dayandıran, anlatılan hikayedeki ayrımcılık, ır*çılığa varan fanatizm rengeyik istismarı le can acıtan bir hikayeydi #çalınan.
İsveç’in kuzeyinde, geçimini rengini yetiştiriciliği ile sağlayan ailelerden biriydi Elsalar da. Rengeyikleri sadece geçim kaynakları değil ailenin bir ferdi gibiydi. Bir gün Elsa‘nın geyiği katledilir ve peşisıra birçok rengeyiği de. Sayısız şikayete rağmen kanunlar Sami ailelerin sesini duymaktansa güçlü olanın yanında olmayı tercih eder. ta ki Elsa bu haksızlıklarla mücadele etmeyi seçene dek.
Kitaptan hemen sonra Çalıntı adlı filmi de izledim. Görsel şölen ve müzikler çok güzeldi; ancak kitaba oranla oldukça özet gibiydi. Kitapsa yer yer tekrar düştüğü hissi verdi; ancak hem İsveç edebiyatının durağan havası finale doğru biraz hareketlendi, hem de işlenen konu adaletsizlikler ve can istismarı olduğundan Elsa’nın mücadelesi nereye varacak diye kitap da film de kendine bağlamaya yetti okurunu ve izleyicisini.
Mutlu bir hafta sonu olsun
#alıntılarım
“Sevmek öyle rastgele ağza alınmayacak kadar büyük bir sözdü.”
“Gülmek zorundasın çünkü aksi taktirde için ölür. Bedenin her şeyi depoluyor, biliyorsun.”
#tavsiye
ÇalınanAnn-Helén Laestadius · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20247 okunma
....
Gelin Birazda Düşünelim: KÖLELİK
Kölelik en genel tanımıyla, bir başka insanın “metası” olmaktır.
Yani kişisel bir özgürlük ya da söz hakkı sadece sahibi tarafından belirlenmesi ve insandan ziyade “makine” olma durumudur.
Dünyada uzun yıllar boyunca çeşitli şekillerde uygulanmıştır.
İlk olarak yaklaşık 11.000 yıl önce ortaya çıkmıştır.
Ancak geri çekilince, şeylerle ve kendimizle aramıza mesale koyunca var oluruz. Kımıldanmak kendini yapaya ve kurgusala kaptırmaktır; mümkün ile cenazevi arasında istismara dayalı bir ayrımcılık uygulamaktır.