"Kahrolası insan ne kadar da nankör",diyor kitap!
Kahrolası,
İnsan!
Sizler;
Evladının gencecik ölüsüne sarılmış bir anneden şanssız değilsiniz.
Renkler ile hiç tanışamamış, hiç ses duyamamış, hiç cümle kuramamış doğuştan körden,sağırdan,dilsizden şansız değilsiniz.
Tecavüzcüsü ile evlendirilmiş, o bakışlarına mağduriyet sinen kadından şanssız değilsiniz.
Yatalak annesine, boyacılık yaparak ekmek götüren on yaşındaki Ahmet'ten şanssız değilsiniz.
Her gece alkolik kocasından dayak yiyen ama gidecek yeri olmadığından, kalmaya mecbur Ayşe'den şanssız değilsiniz.
On iki yaşında başlık parası adı altında satılıp, gerdek gecesi ölen Zehra'dan şanssız değilsiniz.
Yetiştirilme yurdunda defalarca kez istismar edilmiş ama kimseye bahsedememiş, bahsetmişse de kimseyi inandıramamış, inandırmışsa da susturulmuş kızdan, oğlandan şanssız değilsiniz.
Çocukları tarafından huzur evine terk edilmiş, süpürge sapları ile dövüle sövüle yıkanan amcadan, teyzeden şanssız değilsiniz.
"Sığ okurluk".Sığ okurlar, kurmacayla gerçeği ayıramamanın ötesinde, romanı, öyküyü salt eğlenmek, avunmak için okurlar. Kendilerini yormayacak yazarları seçer, sığ sularda yüzmeyi yeğlerler. Onların bu yönsemeleri, beklentileri doğrultusunda ürün veren yazarları da vardır; okurlarının sığlık düzeylerini aşmayan ürünler sunarlar. Ne zaman birinin elinde Ayşe Kulin'den, Canan Tan'dan, Elif Şafak ya da İskender Pala'dan bir roman görsem sığ okur tipi gelir durur gözlerimin önünde.
"Altı yaşında olmalıydım, Ankara'da
Kavaklıdere'den aşağı doğru iniyoruz bir
gün babamla el ele. Yol boyunca dikili
ağaçlar çiçeğe durmuş. Ben fışkıran
dallardan çiçekleri koparmak istedim.
'Koparma,' dedi. 'Neden? Çok güzeller,
eve götürür vazoya koyarız.' 'Ben güzel
diye saçlarını koparıyor muyum?' 'Hayır,
çünkü saçımı koparırsan canım acır.'
'Dalların da canı var. Onların da canı acır.'
'Ama onlar ağaç baba! 'Allah'ın yarattığı
her şeyde can var kızım. Çiçekte, dalda,
böcekte! Bunu bil ve sakın bilerek can
yakma, gereksiz yere dalları kırma,
karıncayı bile incitme.'"
Ölüme meydan okumak, hayata asılmaktı, Allah'ın verdiği emaneti Azrail'den sakınmaktı. Bir nefes daha alabilmekti, ciğeri bir kez daha havayla doldurup boşaltabilmekti.
Kıbrıs Barış Harekatı 20 Temmuz 1974 sabahı, Cenevre' den Ankara' ya telefon eden Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş
" Ayşe Tatile Çıksın " parolası ile hareket başladı.