"Amma çok gezip eğleniyoruz. Cihan bu halimizi görseydi çok kızardı eminim. Ne biçim devrimcisiniz siz derdi.Halk için yaşamanız, düşünmeniz ve mücadele etmeniz gerekirken kapitalistler gibi gününüzü gün ediyorsunuz derdi herhalde. Ama eğlenmek bizim hakkımız değil miydi? Genciz biz, hayatın tadını da çıkarmak lazım".
Kendimi buradan, bu gerçeklikten kopartmak, bir bulut gibi yükselip uzaklaşmak dışarıdaki nemli yaz gecesine karışmak ve uzaklarda bir yerde, dağların üstünde ayrışmak, yok olmak istiyorum. Ama burdayım ;ciğerim havasız, boğazım yanıyor.
Sihirli bir kase bulan ve gözyaşlarını bu kasenin içine akıttığı zaman yaşların inci tanelerine dönüştüğünü gören bir adamın hikayesiydi. Ama yoksulluğuna karşın mutlu biri olan bu adam çok ender ağlamaktadır. Bunun üzerine, gözyaşları sayesinde zengin olabilme umuduyla, ağlamak için kendini zorlamaya, her yolu denemeye başlar. İnciler yığıldıkça, hırsı bilenir. Öykü, bir inci tepesinin üzerinde elinde bıçak, kucağında biricik karısının doğranmış bedeniyle oturan adamın hıçkırarak ağlamasıyla bitiyordu.
"neden adam karısını öldürdü? Daha doğrusu, gözyaşı dökmek için illa da üzülmesi mi gerekiyordu? Soğan koklasa olmaz mıydı?