1999'un ekim ayında Parlamento'ya giren beş silahlı Başbakan Vazgen Serkisyan, siyasi müttefiki Karen Demirciyan, bir bakan ve beş milletvekilini silahla vurup öldürdü. Yeni iktidar, eskisinden daha militan çıktı. Komşusu Azerbaycan'ın yaklaşık beşte birini işgal edip, bir milyona yakın Azeri'nin göçüne sebep olduğu topraklara sahip çıkmaya başladı. Ayrıca Ermeni yetkililerin PKK'lı teröristlere gizli gizli yardıma başladığına dair raporlar gelmekteydi.
Erzurum'dan sonra toplanacağı Amasya Tamimi'nde ilan edilen milli kongre için Eylül ayında Sivas'a geçildi. İstanbul Hükumeti ise kongrenin basılması ve Mustafa Kemal'in tutuklanması emrini vermişti. Yeni bir heyet teşekkül ederken başkan yine Mustafa Kemal Paşa'ydı. Erzurum Kongresi kararları aynıyla kabul edildi ve manda ve himaye kati suretle reddedildi. Anadolu mücadelesi burada düzenlendi; malzemenin niteliği, etraftaki asker ve sivillerle olan ilişki savaşı tayin edecekti. Sivas Kongresi kararları içindeki en önemli ifade yeminde vardı: Buna göre "Vatanın bu hale gelmesindeki rolleri nedeniyle İttihat Terakki ricalini tedib edeceğim. Ben ittihatçılığın ihyasına çalışmayacağıma, ittihatçı yollarla ve siyasetle ilişki kurulamayacağı ve vallahi ve billahi ... "' İstanbul Hükumeti ve onun Anadolu Hükumeti'ni maceracı ittihatçılıkla suçlaması reddediliyor ve bu hareketle ilgileri olanlar artık Berlin ve Sovyet topraklarında olan veya Azerbaycan'da bulunan ittihatçı liderlerle alakalarını kestiklerini böylece ilan ediyorlardı. Bu konuda değişim yoktu ve taviz verilemezdi.
Sayfa 146 - Kronik Kitap 1. BaskıKitabı okudu
Reklam
Azerbaycan'ı Ermenilere zulüm yapmakla suçlayanlar, elinde argümanı kalmamış zavallıların son çığlıklarıdır. Bunu söyleyebilmek için ya kör, ya aptal, ya da tarih bilmeyen cahil olmak lazım.
Avrupa demişken Avrupa Yakası'na başlıyim bari bi ben izlemedim zaten
benim yurt niye Avrupa'da beni neden Avrupa'ya attılar okul Anadolu'da yurt Avrupa'da amk nasıl gidip geliniyor avrupadaki yurttan asyaya biri söylesin nasıl giderim valla bilmiyom yolu gidecek kimse de yok yurtta başka tek tabanca herhalde 13teki ders için saat sabah 7de çıkmam gerekir yurttan, hadi bakalım Allah'a emanet gidiyok bakim hem de taa Yunanistandayım Bulgaristan Kapıkule sınır kapısındayım amk oldu olacak Azerbaycan Respublikası'na atsaydınız bi de yerleştirdikleri konuma bak benim şans gidişat
Geçtiğimiz yüzyılın başında "Makedonya" olarak tanımlanan yer Yunanistan'ın kuzey kısımları ile bugünkü Kuzey Makedonya ülkesini içine alan coğrafi bölgeye verilen addır. Tarihi süreç içinde tıpkı Kuzey ve Güney Azerbaycan ya da Doğu ve Batı Trakya gibi, yekpare bir coğrafi bölgeyken iki farklı devletin sınırları arasında kalmıştır. Bir siyasi birimden çok, coğrafi bölge olan tarihi Makedonya ise Üsküp ile Selanik arasındaki alanı kapsamaktadır. Mustafa Kemal'in doğduğu kent olan Selanik ve hatta babasının köyü olan Kocacık da, o dönemde Makedonya bölgesinin sınırları içindeydi. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa, hem bir Balkanlı hem de bir Makedonyalı Türk'tür. Kişiliğini şekillendiren unsurlardan biri bu coğrafyadır. Atatürk'ün Balkan kökenleri, kültürel kökenleri, bu minvalde oldukça mühimdir... bu dünyanın politikacısı ve o dünyanın askeridir. Zira Makedonya, büyük devlet adamlarının ve askerlerin ülkesidir. Büyük İskender, Justinyen, hep Makedonyalıdır. Ve tabii Atatürk de...
Sayfa 30 - Kronik Kitap 1. BaskıKitabı okudu
• Ben: “Ferman efendimizindir, lakin bu 400.000 kişiye, evet, ecir ve camegî ödenmektedir. İşte bundan ötürü efendimiz Horâsân’a; Kaşgar, Balasagun, Harezm, Nimrûz, Irak, Irakeyn, Pars, Kirmân’a; Mazenderan, Taberistan, Azerbaycan, Errân, Ermenistan’a, Rûm diyarından Antakya ve Beytulmukaddes’e kadar tüm Maveraünnehr’e hâkimdir. Bendeniz esasında bu 400.000 süvariyi 800.000 süvariye çıkarmayı teklif edecektim. Askerin artması neticesinde baştan başa Hindistan, Çin ü Maçin, Türkistan ve Habeş ve Berber, Mağrip, Şam ve Şamat kapılarından Kayrevan ve Maşrık’a kadar, oradan da tüm Mağrib efendimizin hâkimiyeti altına girer. Askeri çok şahın, vilayeti çok; askeri az şahın, vilayeti de az olur. Ordudan kısmak topraktan kısmak demektir. Ve dahi haşmeaplarının yüksek bilgilerine arz ederim ki 400.000 kişiden 100.000 kişi çıkarılması, 300.000 kişinin isminin divandan silinmesi manasına gelir. Nereden baksanız bu 300.000 kişi 100.000 kişiden fazladır. 300.000 kişi kendi aralarından birini seçerek hükümdar ilan etmeleri durumunda 100.000 kişiyle pekâlâ mücadele edebilir. Sonra nice yılların birikimiyle dolan hazine bu işle mücadele etmek için harcanır. Böylesi bir durumda tekrar istikrarı sağlamak güç olur. Halk ve ordu memleket ve hükümdarlığın temelidir. Ordu, hükümdarın hazinesi olduğu vakit cümle âlemin hazineleri padişahın olur. Ama elde ordu olmayınca dünyanın tüm hazineleri padişahın olsa kâr etmez. Hazine orduya tabidir. ‘Orduyu bırak sen hazineyi mamur kıl.’ diyen kimse saltanatın hasmıdır ve hükümdarlığın yıkımını isteyen kimsedir. Böylesi birine kulak verilmemesi gerekir.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.