"Ve eğer azgın zaman Çok güçlü olarak başıma üşüşürse, Ve ölümlüler arasındaki sıkıntı ve anlamsızlık Benim ölümlü hayatımı sarsarsa, Bırak da sükûnet içinde senin derinliğini hatırlayayım." HÖLDERLIN
Sayfa 102
"Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar.Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: Bu köprüyü geçip bana gelir misin? İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar örülüverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde ; yutkunur ve şaşar kalırsın."
Sayfa 110 - Ayrıntı yayınları Çeviren Aysun BabacanKitabı okudu
Reklam
Kıskançlık
Erkeklerini, hiçbir fırsat kaçırmayarak, güzel görmekten, aşktan, sevişmekten mahrum bırakan bu kadınlar, aynı zulmü kendi cinslerine de yaparlar. Tanıdıkları bir kadının başından kazara bir macera geçer, mesela bir 'mektubu' yakalanır, yahut da kocasından boşanıp diğer birine varırsa hepsi birden ona darılırlar ve dehşetle afaroz ederler. Aradan uzun seneler geçer, o kadını sokakta gördüler mi; yollarını değiştirirler, bazıları yüzüne tükürmeye kalkar, en insaflıları biraz acır, 'Ah, zavallı kötü oldu, alnının yazısı imiş' der. Semtimizde, 'Bir kadının en birinci görevi güzel olmaktır' sözünün nasıl tehlikeli bir yalan olduğunu pek iyi bilen anneler, kızlarını, ellerinden geldiği kadar güzellikten, şuhluktan, süsten, serbestlikten alıkoyarlar. Bu annelerin sokağa çıkarken kızlarının kulaklarına fısıldadıkları öğüdün değişmez modeli budur: 'Kızım! Peçeni indir. Ellerini çarşafın içine sok. Başını öyle yukarı kaldırma, aşifte diyecekler. Önüne bak. Fransız karıları gibi zıp zıp yürüme. Yavaş, yavaş. Göğsünü ileri çıkarma, arkamıza takılacaklar. Sana azgın diyecekler. Adın çıkacak. Evde kalacaksın, vs. vs...' Sonra, tanışan, görüşen her aile, sanki birbirlerinin doğal müfettişleridir. Sakın bir aile içinde küçük bir aşk macerası geçmesin. Rezalet, dedikodu birden göklere çıkar, kahramanlarını tefe korlar. Oğullarının ve kızlarının gizlice görüşmelerine, mektuplaşmalarına aldırmayan; göz yuman annelere bütün tanıdıkları, yine birden darılır; 'Ah, ayol kadın bu yaştan sonra boynuz dikiyor...' diye ondan iğrenirler.
“ Görünüşte en medeni milletler bile henüz barış ve huzur içinde hayat geçirecek yüksek bir medeniyet derecesine ulaşmamıştır. İnsanlığın yaratılışından bu yana var olan kin, intikam ve vahşet, azgın deniz sularının alçak yerlere hücum etmesi gibi, insanlar arasına yayılıyor. Duvar gibi kitleler oluşturarak insanlar kendilerini savunurlarken, zorunlu olarak taşkınlar yaşanıyor. Askerlerini yurt savunmasında siper eden her ordu, hiç kuşkusuz değerlidir. Sınırlara yönelen bu ordunun arkasında milletin kurtuluşu, huzuru,bağımsızlığı,özgürlüğü yatmaktadır."
"Lût Peygamber, Hz. İbrahim döneminde yaşamış. Hz. Lut'un yaşadığı şehrin adı Eski Ahit'te Sodom olarak geçer. Tevrat'ta amcası Hz. İbrahim tarafından çobanlar arasında çıkan bir anlaşmazlığı çözmesi için Sodam'a gönderildiğini yazar. Kur'an'da ise onun Allah'ın elçisi olarak komşu illere gönderildiği söylenir, Lût Peygamber, kavmine Allah'ın emirlerine uymalarını tebliğ eder ve Tanrı'ya karşı gelmekten sakınmalarını ahlaksızlık ve günahtan uzaklaşmalarını bildirir. Azgın ve sapkın halk ise onunla alay eder ve peygamberliğini kabul etmez. İşlerine karışmaya devam ederse onu ve ailesini sürgün etmekle tehdit ederler. Hatta, ileri gidip 'Allah'ın azabını getir de görelim' diye küfre saparlar. Hz. Lût'un evine bir gece üç melek gelir. Kavminin yok edileceği haberini verirler. Sonunda korkunç bir felaketle helak edilirler. Kur'an'daki ayetlerde onları dayanılmaz bir sesin yakaladığı, yurtlarının üstünün altına çevrildiği ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırıldığı yazar."
Sayfa 317Kitabı okudu
Çoğunluğun ne çılgın olduğunu, hiçbir politika adamının doğru dürüst düşünemediğini, ölümü göze almadan, kimsenin onunla birlikte doğruluktan yana gidemeyeceğini anlar. Azgın hayvanlar arasına düşüp de onlarla iş birliği etmek istemeyen biri gibi tek başına bu azgın sürüye karşı kafa tutamayacağını, ne devlete ne dostlarına ne de kendine yararı dokunmadan ölüp gideceğini görür, görünce de bunu, kimsenin işine karışmayıp rahatına bakar. Fırtınaya yakalanıp da rüzgârın savurduğu toz, yağmur sağanağından korunmak için bir duvarın arkasına sığınan bir yolcu gibidir. Çevresinde olup biten yolsuzluklar, haksızlıklar ortasında temiz kalmakla kendini mutlu sayar. Güzel umutlara bağlanıp iç rahatlığıyla hayattan çıkar gider.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.