Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yorumda ki link azıcık tebessüm içerir. Kulaklık takın.
Medeni cihanda başıboş köpek olmadığını işitiyoruz. Bizim memlekette henüz insan şeklindeki köpekler bile yaşıyor! Bunlarsa halis köpek...
Sayfa 264 - Panama Yayınları
Çok üzücü :c Şiirin tamamını okumanızı tavsiye ediyorum
Adı Güher'di* Kim olduğum önemli değil, İçinizden biriyim. Sizlere Güher’in, Solan bir menekşenin hikayesini anlatacağım… Parmakları ince inceydi Güher’in,
Sayfa 81
Reklam
Derviş
Șimdi gül deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. Ben mahallede iki tur dolanıp mezarlık duvarından aşınca gül mü kopardım Ayșe'ye vermek için? Değil. Ayşeler çoktur da onlara çiçekçiler de çoktur, benim işim olmaz. Hayatta bi kere çiçek taşımışlığım var, onu da poșete koydum da yürüdüm. Lisede hem de rezillik. Okulun müdürüne
Okumaya değer :
İnsanlar mutluymuş gibi yapan insanları gerçekten Mutlu sanıyorlar. Ama mesele mutlu olmak ya da olmamak değil aslında. Çok mutlu olmanı da istemezler, Üzgün olmanı da istemezler. Ucu onlara dokunacak diye korkarlar besbelli. İnsanlara kalırsa senin yaşamın da yaşamak değildir. Duygularını bile yönlendirmeye çalışırlar. Üzgün duruyorsundur, gül
DOĞRU MU ?Kitabı okudu
Dışardan Gelen Sesler Sizcede Böyle Değil mi?
İnsanlar mutluymuş gibi yapan insanları gerçekten Mutlu sanıyorlar. Ama mesele mutlu olmak ya da olmamak değil aslında. Çok mutlu olmanı da istemezler, Üzgün olmanı da istemezler. Ucu onlara dokunacak diye korkarlar besbelli. İnsanlara kalırsa senin yaşamın da yaşamak değildir. Duygularını bile yönlendirmeye çalışırlar. Üzgün duruyorsundur, gül
Sayfa 9 - Ahmet TaşKitabı okudu
— E yeter, bırak ama Liza, ne kitabından bahsediyorsun; anlattıklarımla hiç ilgim olmadığı halde bana dokundu. Hoş pek de ilgisiz sayılmam ya. Tüm bunlar yüreğime dokundu işte... Yoksa, yoksa sen bunalmıyor musun burada? Anlaşılan hayır, alışkanlığın büyük tesiri var! Alışkanlığın insanı ne hallere getirdiğine şaşmamak mümkün değil doğrusu. Yoksa
Reklam
"Defol yanımdan Pamuk. "diye huysuzlandı Murathan. Ama açıkçası biraz zorlanıyordu. O yüzden bakışlarını karşısındaki televizyon ekranından hiç çekmiyordu. Bakarsa kıyamazdı. Sinirliydi. Canı gerçekten çok acımıştı. Bakmamalıydı. Gökçen sessizce biraz daha yaklaştı. "Pamuk defol demed... "diye yine yükselecekti ki Gökçen
#GökçenAlptekin #MurathanKarakurt #AslıhanKarakurt #Pamuk #KepçükKitabı okudu
büyükbabaymışım
İçeri girdiğinde biraz daha alçak sesle konuşulması; o geçerken kendisine azıcık farklı bir şefkat ve saygılı bir tebessüm gösterilmesi; gelinin ara sıra, "Büyükbaba bir tanedir; hepimizden daha dinç," demesi; büyükbabanın elini başına koyarak torununun öfkesini yatıştıran yegane kişi olması ve huzur içinde, bilgelik dolu sakin bir hayat sürmesi yeterdi ona.
Sayfa 129Kitabı okudu
Gülüşü cennet kokulu yarim, bakışı karakışları eriten yarim. Sen öyle içimdesin ki, sığmaz içim içime benim. Özlemim, hasretim, gecem, gündüzüm… Her sabah gözümü açtığım… Dursa dünya, dönmese kainat, ben hep seni severim her şeye inat. Bir yerlerde hep adını sayıklarım. Sana uyurum, sana uyanırım. Hep senin yollarına dalarım. Bir çocuk büyütürüm içimde, her dokunuşu sana benzeyen. Nazları gamzesinde gizlenen, sevdası yanağından süzülen… Boğazımda düğüm düğüm severim ben seni. Her yutkunduğumda bir sevda batar ciğerlerime. Kuş cıvıltılarına hasret kalan baharlarım, senin sesinle bürünürdü en güzel yeşilliklerine. Yokluğunda yangın yeri yüreğim, yeterki yanımda ol dünyanın dertlerini çekerim. Umurumda mı dünya, bir aşkını bir de seni bilirim. Sana dair her şey, senin için aldığım her nefesim. Bir parça huzur varsa dünyada , bir sevda birikmişse kuytu bir köşeye… Azıcık vefa kalmışsa bir yerlerde, kırılmadan atan bir kalp varsa… Hüzünden yoksun bir tebessüm duruyorsa hala, güneş karanlıklara inat doğuyorsa her sabah… Yıldızlar bulutlara rağmen parlıyorsa her gece, işte bunların hepsi BİZ’dendir… Bu dünya aslında BİZ’imdir…
Sayfa 78 - Panama Yayınları
Uzanıp gömleğimin kolunu çekiştirdi, sonra elini geri çekti. "Bana ne getirdin?" diye heyecanla sordu. Gülümsedim. "Sen bana ne getirdin?" diye ona hafiften takıldım. Tebessüm ederek elini uzattı. Ay ışığı altında avucunda bir şey parlıyordu. "Bir anahtar," dedi gururla, onu elime tutuşturarak. Anahtarı aldım. Huzur verici bir ağırlığı vardı. "Çok güzelmiş," dedim. "Nereyi açıyor?" "Gökteki ayı," dedi ciddi bir yüz ifadesiyle. "Öyleyse epey işime yarayacak demektir," dedim, anahtarı evirip çevirerek. "Ben de öyle düşünmüştüm," karşılığını verdi. "Böylece ayda bir kapı bulursan onu açabilirsin." Çatıya bağdaş kurup oturdu ve bana sırıtarak baktı. "Tabii öyle pervasız bir davranışı teşvik etmiyorum." Ben de bağdaş kurdum ve lavta kutumu açtım. "Sana biraz ekmek getirdim," diyip beze sarılı kahverengi arpa ekmeğini ona verdim. "Ve bir şişe de su." "Bunlar çok güzelmiş," dedi kibarca. Şişe onun ufacık ellerinde kocaman duruyordu. "Suda ne var?" diye sorarken şişenin tıpasını çıkardı ve bir gözünü kapatarak içine baktı. "Çiçekler," dedim. "Ve ayın bu gece gökyüzünde olmayan parçası. Onu da içine koydum." Başını kaldırdı. "Ben ayı zaten söyledim," dedi azıcık sitem ederek. "Öyleyse sadece çiçekler. Ve bir yusufçuğun sırtından aldığım parıltı. Aslında parıltıyı aydan olacaktım, ama bula bula mavi bir yusufçuğun parıltısını bulabildim. Şişeyi eğdirip bir yudum su içti. "Enfes," derken yüzüne düşen birkaç tel saçı geriye itti. (...)
Sayfa 396Kitabı okudu
Reklam
Delikanlının sesi o kadar samimi, gözlerinde o kadar bariz bir ızdırap var ki, Helen hakikat ona kalkan, ona zırh olmak istiyor. Lâle, Recep’e bakmadan garip bir sual soruyor: — Benim adımı size kim söyledi? — Miss Barkley birinci isminizi, Haşim soyadınızı. Artık tereddüde mahal yok. O sakil, o menhus, o mendebur Haşim mahsus yapmış... Fakat ya bir düzen varsa? Köpeklerden bir defa kurtulan tilki yavrusu ihtiyatlı olur. Lâle’nin yüzü azıcık yumuşamış gibi, fakat dudakları hâlâ kapalı, kısık. Recep bu kadarına da memnun. Yanakları çukurlaşarak tebessüm ediyor, koyu fındıki rengindeki gözleri tatlı, muhabbet dolu: — Affettiğinizi anlamak için sizi ziyaret etmeme müsaade ediniz... Kuzum... Kuzum... Helen içinden: “Oğlan Lâle’ye tutuldu... Zavallı çocuk,” diyor. Sonra Lâle’ye uzatılıp da havada kalan Recep’in uzun parmaklı elini kendi elinin içine alıyor:
Azıcık sararmış, yorulmuş yüzünde gözleri zümrüt gibi siyah kirpiklerinin içinde yanıyor. O akşamki kadar gözlerini güzel görmedim. Ne kadınlık ne cinsiyet ne de beşerî bir zaaf vardı. Hiçbir şeyin dokunamayacağı bir kudret ve sükûn, sonra dudaklarının etrafında şefkatin, muhabbetin en lâhutî iki çizgisi camiin muztarib ve yaralı sâkinlerine tebessüm ediyor.
Gülüşü cennet kokulu yârim, bakışı kara kışları eriten yârim.. Yokluğunda yangın yeri yüreğim. Bir parça huzur varsa dünyada, bir sevda birikmişse kuytu bir köşeye… Azıcık vefa kalmışsa bir yerlerde, kırılmadan atan bir kalp varsa… Hüzünden yoksun bir tebessüm duruyorsa hala, güneş karanlıklara inat doğuyorsa her sabah… Yıldızlar bulutlara rağmen parlıyorsa her gece, işte bunların hepsi sendendir…
Sayfa 26 - Panama Yayınları
"Fakat bu sararmaya başlayan asma yapraklarından süzülen beyaz ziya içinde bu ince kızın menekşe gözlerindeki her an değişen teessür ve tebessüm, kızıl ve yumuşak dudaklarında oynayan derunî ve hâkim bir kadın kudretinin azıcık narin, azıcık müstehzi hatları ne leziz, ne lezizdi."
Sayfa 96
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.