"İki alem vardır: İlki varlık alemi, ikincisi mana alemi. Varlık alemi gündüz gibidir, olanı biteni açıkça görürsün, kendini kolayca ele verir. Mana alemi ise gece gibidir, onu bulmak için mutlaka gönül ışığını yakman gerekir.'
- Ayakta dikilme yabancı, gel şöyle otur.
- Oturacak halim yoktur. Beklediğim gelmek üzere.
- Ayakta durursan daha mı tez gelecek sanırsın beklediğin?
- Tez gelmez elbet, ama eğer gösterdiğin kürsüye oturursam onu beklemenin zevkini seninle paylaşmış olurum. Oysa o zevk sadece bana bahşedilmiştir.
- Peki hakikat nedir o zaman?
- Öğrenmeye hazır mısın?
- Hazırım.
- Hiç kimse tam olarak hazır değildir. Hazır olup olmadığımızı hakikatle karşılaştığımızda anlarız ancak.
Kimse saf, masum değildir. Yaşayan kirlenir; önemli olan safiyeti, masumiyeti yaşamın amacı haline getirmektir. Aslolan yaşamdır. Yaşam olduğu sürece saf olmak, masum olmak umudu da vardır.
Çoğu zaman mesele Tanrı’nın ne olduğu değil, bizim onda ne gördüğümüzdür. Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim olanlar şiddeti. Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı; alimler bilimi görür, cahiller mucizeyi.