BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
"Onunla ilgili detayları hepsinden daha iyi biliyordum. Annemden, babamdan ağabeyimden... Hepsinden tek tek dinledim yıllar boyunca. Soruşturmadan gelen bilgilere göre Neva'yı öldüren şey bir trafik kazasıydı fakat çarpan kişi suçtan kurtulmak için bedenini yakınlardaki bir göle taşımıştı. Ve bunu hiç iz bırakmadan yapmıştı. Katil hiçbir zaman bulunamadı ama annem ve babam bu hırsı içimize öyle bir işlediler ki günün sonunda ağabeyim önce bir polis oldu, sonra İstanbul İl Emniyet Müdürü benim ise en büyük hayalim hayatımı mahveden o katili bulduğumuz gün onun karşısına ablamın, Neva Yener'in avukatı olarak çıkmaktı. Bizim hayatlarımız bu olayla şekillendi Derin, her şey bir ölümün üzerine inşa ettik. Ama bu inşaatın temeli ne kadar sağlam bilmiyorum." "Annem, babam ve ağabeyimin stres tahtası oldum dedin ya... Çok üzdüler mi seni?" diye sordum tereddütle, "Canını yaktılar mı?" Aziz Ata gözlerimin içine baktı ve cevap vermesine gerek bile kalmadı. Gözlerinde gördüm her şeyi, canının ne kadar yandığını, onu geçmişte ne denli hırpaladıklarını. "Tamam," dedim, "Buna cevap verme. Bunları anlatmak zaten çok fazla olmalı... Bir de bunun için hırpalama kendini."
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
"Yirmi yıl önce bir 22 Ağustos günü, bin bir tane bilinmezlikle dünyaya gelmişim o gün. Diğer bebekler sevinçle karşılanırken ben bir cenaze evine doğdum Derin. Ablamın ölümünün kesinleştiği günde doğdum." Aziz Ata hüzün ve öfke karışımı ironik bir gülümsemeyle baktı yüzüme. "Aziz Ata ben gerçekten çok..." diyerek eveleyip geveledikten sonra kendimi toparlamaya çalıştım, "Gerçekten çok üzgünüm. Yemin ederim ne diyeceğimi bile bilmiyorum." "Bir şey söylemene gerek yok," dedi, "Ben bu gerçeklikle yirmi yıldır yaşıyorum zaten, duyabileceğim her şeyi duydum. Doğdum ve bir kenara atıldım aslında. Annem ve babam kendilerini ablam Neva'nın ölümünü çözmeye adadılar, ağabeyim ise on beş yaşındaydı ve büyük bir depresyona girdi, bir süre hastanede kaldı..."
Reklam
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
"Kaybının tam onuncu gününde," dedi bu sefer daha sesli, daha kararlı ve daha öfkeli bir tonda, "Bedenini ormana yakın bir gölün içinden çıkardılar." Bu sefer sarsılan bendim. Elim korkuyla ağzıma gittiğinde duyduğum sona inanamıyordum. Ablasını kaybettiklerini konuşmanın gidişatından anlamıştım elbette ama on dört yaşındaki bir kızın ölü bedenini bir gölün içinden mi çıkarmışlardı? "Öyle bir kader ki..." dedi Aziz Ata öfke ile burnunu çekerek, "Annem acı haberi alıyor ve doğum sancıları başlıyor. Babam morgda büyük kızının ölü bedenini teşhis ederken annem aynı hastanede beni doğum yapıyor ve ben dünyaya geliyorum." İnanamıyordum duyduklarıma ama söyleyecek hiçbir şey de bulamıyordum. Ne denirdi ki böylesine büyük bir acının karşısında? Ne söylenirdi? Ben donakalsam da Aziz Ata susmak istemiyordu, bir kere başlamıştı ve anlatmadan durmayacaktı.
Babam sandalyenin ayaklarını takarken vidayı sabitleyecek bir şey bulamayınca anahtarla sabitlemiş bu evde bir değil binlerce dahi var sjjrrkrk
uykumu kaçırdılar... yaz başı mıydı neydi sımsıkı kenetli dişlerimin arasından ellerim koynumda dizlerim karnımda ipil ipil arılar yuvalanmıştı cümlekapısının girişine diz boyu sarı ot vardı sazlıklar vardı balçık vardı...
Baba denince yanan bir yüreğim var. Kalbimin her atışı sana dua olsun canım babam…😔😔
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.