" Neden hiç ağaç yok ? " diye sordum sürücüye.
" İsrail bu bölgedeki ağaçları söktü. " dedi sürücü. " Ağaçların güvenliklerine karşı nasıl bir tehdit oluşturduğunu düşünsenize: Tanklarından birinin tepesine bir portakal düşebilir. "
Ekber, Afgan turist bürosunun 1967'de yayımladığı bir gezi rehberini okuyup eğleniyor."Yol kenarında çocuklar durmuş, pembe laleler satıyorlar" diye yazıyor."İlkbaharda vişne, kayısı, armut ve
badem ağaçları seyahat edenlerin ilgisini çekebilmek için birbirleriyle adeta yarışıyor. Bir çiçek tarlası Kabil'den başlayarak yol boyunca insana eşlik ediyor." Bu baharda bombalara, füzelere, üç yıllık kuraklığa ve zehirlenmiş kuyulara dayanarak ayakta kalabilmiş bir iki isyankâr vişne ağacı görülebiliyor.Ancak, vişnelere erişebilmek için mayınsız bir patika bulmak mümkün mü acaba?
İki çeşit ağaç zamanın ve renklerinin değişmekte olduğunu bize bildirirdi; badem ve nar ağaçları.
Badem ağaçları yavaş yavaş, nazlı bir gelin gibi, beyazlarını kuşanmaya başlardı.
Nar ağaçları da ilkin yeşillere bürünür, ardından o kırmızı, kan kırmızısı çiçeklerini açardı.
Badem ve nar ağaçları bir renk cümbüşünün halaycılarıydılar..
"Baharı müjdeler onlar.. Özlediğimiz baharı..."
Çünkü, özlenen baharlar vardır.. soyca, sopca, ümmetce özlenen baharlar.
Ve, onların da müjdecileri, badem ağaçları vardır.
Gün döndüğünü en önce onlar duyar, sezer, anlarlar.
Müjdelerler baharı.
"Neden hiç ağaç yok? " diye sordum sürücüye.
"İsrail bu bölgedeki ağaçları söktü." dedi sürücü. "Ağaçların güvenliklerine karşı nasıl bir tehdit oluşturduğunu düşünsenize: Tanklarından birinin tepesine bir portakal düşebilir.."
Özlediğimiz baharlar vardır... Soyca ,sopça,ümmetçe özlenen baharlar ve onların da müjdeleyicileri ,badem ağaçları vardır . Gün döndüğünü en evvel onlar duyar, sezer, anlar.
Ben sadece kendi ülkemin şairinin eserini okurum başkasının dili uymuyor, uysa bile çeviri şiir orijinal anlamını taşımıyor diyenlerdenseniz Henrik Nordbrandt'ın şiirleri karşısında şaşırmaya hazır olun.
Aslen Doğu Dilleri Bölümü mezunu olan Danimarkalı yazarımızın ilk şiirlerinde (bu dönem Soğuk Savaş yıllarında) kentlerdeki toplumsal çözülmeyi şiirlerine konu edinmiş. 1970'lerde ise sık sık geldiği Akdeniz, Türkiye ve Yunanistan, şiirlerinde kendine büyük bir yer tutuyor. Buraların güzelliklerini betimlerken ise edebi bir kaygıdan fazlasıyla uzak. Denemelerinde de sık sık Türkçeye olan aşkını dile getiren yazarın şiirlerinde Türkçe kelimelerle yaptığı oyunlar, memleketimizin güzelliği anlatan dizeler ve hayranlıktan öte olarak adlandırabileceğim bir sevgi var.
Üslubundan bahsetmem gerekirse kullandığı biçim bize hiç yabancı değil Yunus Emre ve Orhan Veli'den de etkilenerek oluşturduğu üslubunda Kavafis'in etkileri görülünce eşi benzeri olmayan bir tarz yaratmış oluyor. İmgelerde ise en çok kiraz ve badem ağaçları ayrıca gülü görüyoruz. Sevgiliye seslenirken ki anlatımı ise kesinlikle okumaya değer.
'Bir Yaşam' adlı şiirinde ise belki bizi bizden daha iyi anlatıyor...
#bikottiokuyor
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.
Benim için hayat,
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara
Bir gül parasına satardı.
Oğlan kıza bir gül alsa
Bilirdim odur en kırmızı zaman.
Adına aşk diyorlardı
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
"Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.
Benim için hayat,
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara
Bir gül parasına satardı.
Oğlan kıza bir gül alsa
Bilirdim odur en kırmızı zaman.
Adına aşk diyorlardı
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı." Didem Madak/Kalbimin En Doğusunda