Köz kadar sıcak değildi teni, ama dokunmadan herkes çekiniyordu vücuduna, etrafta çeşitli kimyasal kokuları, nerden öğrendiğini bilmediği hayvani iç güdüyle annesinin göğsünü arıyordu , gereği düşünüldü , büyümeden önce çile çekmesine, ilk bahar zamanı tohumun toprağı yatması gibi çığlıklarla kavuştu ilk dişlerine, ateşi çıktı, üşüdü, çok sevmiş olacak ki önce emekledi , sonra koştu sevdiğinin. Peşlerinden, saydam bir silüet gibi sevdiği olguları ellerinde tutamadı, kelimelerle tanıştı sonra, dilediği elbiseyi dilediğine giydirebildiğini , hissedince. Tanrı gibi hissetti kendini, sonra dini tanıyınca tövbe etti, elinde tutamadığı ne varsa zihnine nakşetti gereği düşünüldü, doğmasına, sonra tekrar ölmesine, koştuğunda düştü , göğsünde külçe kadar ağırdı benliği hissetti, kala kaldı, ve sustu, şu kelimeler döküldü hayatından, bana verilen tüm mutluluklar keşkelere bürünmüş şehirli oyuncaklarmış..