Hava güzel ve açık; gökyüzü bulutsuzdu. yerlere kırağı düşmüş, ayaklarımın altında eriyordu. Regent Parkı, kuş sesleri ve baharın mis kokusu içindeydi. Güneşin altında bir banka oturdum ve etrafımdaki insanları incelemeye koyuldum. Benim onlardan aşağı kalır yanım neydi ki? Kendimi onlarla karşılaştırmaya başladım. Ben iyi niyetli ve çalışkandım, oysa onlar uyuşuk, kötü ve tembeldiler. Öyle bir kendini beğenmişlik içindeydim ki, birden nefesim tıkandı, içimi bir sıkıntı sarıverdi. Tir tir titriyordum. Bir süre sonra, yine birdenbire sona erdi bu durum. Yorgun düşmüştüm. Yorgunluğumdan da sıyrılınca, düşüncelerimin değişmiş olduğunu fark ederek şaşırdım. Bir anda daha cesur, korkusuz ve kayıtsız olmuştum. Başımı eğip üstüme başıma baktığımda, elbiselerimin bedenime bol geldiğini gördüm. Dizimin üzerinde duran elim kıllı ve boğum boğumdu. Evet, yeniden Edward Hyde olmuştum. Daha bir dakika öncesinde saygın bir adamdım. Zengindim; evimin salonunda kurulu bir yemek sofrası beni beklemekteydi. Oysa şimdi, herkesin peşinden koştuğu azılı bir suçluydum. Evim barkım yoktu, idama mahkûm bir katildim.