Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
Merhaba, bugün sizlere Zamansız kitabının yorumu ile geldim Bu kitapta geçmişe, İstanbul'a özlem var... Bugüne biraz sitem var.
Süreyya Plajı, Bahariye, Moda, Beyoğlu..
Okurken ah nerde o eski günler diyoruz. Her şeyi hunharca tüketip, harcadığımız bu zamanda birazda olsa eskiye gidip eksik olan yanımızı dolduruyoruz Ne de güzel anlatılmış o sokaklar, sahiller.. Biraz da konusuna değinelim o hâlde
Peri, babası müteahhit, annesi ise çalışmayı bırakmış ev hanımı olan insanlardır. Babası, son zamanlarda biraz ilgisizleşmeye başlamıştır. Sıcak bir ramazan gününde ise Peri ve arkadaşı Ayşegül biraz dışarı çıkıp gezmek, hava almak istediler. Ayşegül gezmeye devam ederken Peri biraz dinlenmek isteyip Mabedin oraya gidip oturdu. Anneannesi çokça anlatıyordu buranın hikâyelerini, dedesi ile tanıştıklarını..
Peri, kalkmak üzereydi ki başı dönmeye başladı. Derken baygınlık geçirdi. Uyandığında kendisini 1950'li yıllarda buldu. Hiç tanımadığı bir aile, arkadaş ortamı.. Ne yapacağını nasıl geri döneceğini bilmiyor. Bilinmedik bir zamanda sıkışıp kalmıştı. Bugün ile geçmiş arasında kalmış ZAMANSIZ mıydı yoksa? Rüya mı görüyordu, gerçeği mi yaşıyordu?
Akıcı bir dil ile kitabın kalınlığını unutturup, su gibi akıp gidiyor Geçmişi okuyunca kendinizi orada hissediyorsunuz Kitapta sadece geçmiş değil, bugünün yapısına siyasi olaylarına da değinilmiş tabii ki.. Siz de geçmişe gitmek orada kalmak isterseniz okuyun derim Kitapla ve sevgiyle kalın
ZAMANSIZ
Herkese Merhabalar...
Sizlere yepyeni bir kitap ile geldim.
Sizce de kapaga resmen aşık oldum diyeceğimiz bir tasarım değil mi?
İçerik olarak da kesinlikle öyle...
Gerek anlatım gerekse konu olsun ve konu bütünlüğü ile bağlama şekli olsun her biri ayrı güzellikte ve de akıcılıkta olan bir kitaptı.
Sayfaları hızla çevirip ne
194 syf.
·
Puan vermedi
Mustafa Kutlu'nun hikayelerini çok beğeniyorum. Denemelerinde ise ayrı bir hissiyat var. Dünya, ülke, şehirleşme ve bazı değerlerin kaybedilişine yönelik fikirlerine hak veriyorum. Bu kitabında da ilk basım 1999 yılı olmasına rağmen değişmeyen pek çok gündem var. Ancak günümüzde Eyüp'teki Bahariye Mevlevihanesi olmak üzere pek çok tekke, han, camii gayet güzel bir şekilde onarıldı. Pierre Loti deki teleferiğin yapılmasını Mustafa Kutlu mesafeli durmuş. Eskiden vakıf ve kültürel miras gerçekten atıl durumdaymış. Günümüzde bu anlayış toparlanmış gibi geldi. Bir de İstanbul, Bursa, Konya, Erzurum'dan bahsettiği kısmı da gözümde canlandırarak okumak ayrı bir zevk verdi. Sanırım ben gezi yazılarına baya ilgi duyuyorum. Altını çok çizmekten korktuğum için hiç çizmedim. Çok hoş betimlemeleri ve bakış açısı var. Diğer denemelerini de inşallah okumak istiyorum. Uzun zamandan beri işlerin çokluğu, yl ve okunan bir sürü kitap içinde bu kitaba böyle uzun bir müddet ara vermiş olmam iyi olmadı. Neyse niyet ettim dün yani Arefe günü akşam tek oturuşta 100 sayfa devirdim. Kurban bayramı sabahı bizimkileri beklerken incelememi de yazmış oldum. Bu da böyle bir hatıra olarak kalsın.
"Yazılmayanı yazmak cesaret işidir."
Selamünaleyküm kitap dostları..
Kitapta ne ararsanız var; tarihi bilgiler var, ihanet var, temiz aşk var, hüzünlü ayrılıklar var, polis var, çatışma var, arkeoloji kazıları var, cinayet var demeyeceğim çünkü kitap zaten cinayetlerle dolu..
Olay İstanbul'da yaşayan ve aynı zamanda evli olan Bahriye ve Atalay'ın öldürülmesi ile
Goodfellas, The Godfather serisi haricinde gelmiş geçmiş en iyi ve en çok beğenilen suç filmi olmasına rağmen filme kaynaklık eden Nicholas Pileggi kitabı Wiseguy, Türkiye'de hiçbir yayınevinin çevirmediği bir kitap olarak öylece bekliyordu ve bana göre film uyarlaması yapılan kitaplar arasında çevrilmesi gereken ilk kitaptı. (İkincisi de Brian Garfield'ın Death Wish romanı.) Nihayet İthaki, 8 kitaba ulaşan Arşiv serisi içinde, Casino'yla aynı zamanda çevirmeyi akıl edebilen ilk yayınevi oldu. Avi Pardo'nun şahane çevirisi ve Henry Hill'in olağanüstü akıcı anlatımıyla birlikte Casino'nun aksine Pileggi'nin dikkatli kurgulaması sayesinde müthiş bir kitap okumuş oldum. İçeriğini anlatmaya gerek yok. Goodfellas'ı henüz izlememiş biri olmak bile tek başına büyük eksiklik. Titanic'in öyküsünü anlatmak gibi bir şey bu.
Bu kitabı o kadar uzun zamandır bekliyordum ki çıktığı gün çok daha ucuz olan internetten satın alma yoluna gitmeyip İthaki'nin yayınevi kitapçısı Penguen'den etiket fiyatına satın alıp hemen okumaya başladım. 186 sayfa okumuştum ki metro beklerken elimden fırlayıp raylara düşmesinden dolayı bugün hiç bekletmeden ikinci kez (Penguen/Bahariye'ye ikinci kez satın alıyor oluşumdan dolayı yaptıkları jeste teşekkürlerimle...) alıp tamamladım. Kütüphanemdeki asla başkasına devredilmeyecek kitaplar arasında yerini aldı.
Rauf Orbay bu hatıralarında, Sultan Osman Dretnotu süvarisi olarak Londra'da bulunurken, Birinci Dünya Savaşı'nın çıkışı ile döndüğü İstanbul'da, Enver Paşa'nın ısrarları ile kabul ettiği Afganistan Siyasi Mümessilliği vazifesine bir askeri heyetle gidişinden başlayarak bu Büyük Dünya Savaşı içinde olup bitenleri ve Bahariye Nazırı sıfatı ile
Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf OrbayFeridun Kandemir · Yakın Tarihimiz Yayınları · 19657 okunma
iyihissetmek.blogspot.com/2020/07/iskandi...
Pek çok hikayesine aşina olduğumuz Yunan ve Roma Mitolojilerinden sonra İskandinav Mitolojisi de hak ettiği ilgiyi görmeye başladı. Geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festivalinde İskandinav Mitolojisinden esintiler taşıyan bir film seyretmiş ve akabinde Bahariye'de bir kitapçıya girip Neil Gaiman'ın "İskandinav Mitolojisi" kitabını almıştım. Gaiman'ı her zaman severek okurum ancak "Amerikan Tanrıları" beni biraz aşmıştı ve "İskandinav Tanrıları" için de aynı endişeyi taşıdım açıkçası...
Ancak bu kitaba hayran kaldım. Kitap, bir Neil Gaiman kurgusu olmak yerine gerçek İskandinav mitolojik hikayelerinin kronolojik bir derlemesi...Evrenin ve tanrilarin olusumu ile baslayip Ragnarok (Kiyamet)'a kadar olan surecteki hikayelerde yüceler yücesi bilge ve kurnaz tanrı Odin, güçlü kuvvetli oğlu Thor, Odin'in kan kardeşi oyunbaz ve düzenbaz Loki, Elfler, cüceler, devler tanıtılırken, Odin'in bir gozunu nasil kaybettigini, Thor'un Mjolnir'i nasil edindigi , çekicinin nasıl çalındığı, bal şarabının kaynağı ve daha pek cok soruya cevap buluyoruz.
Bu ilginç ve son derece başarılı bir şekilde kaleme alınmış kitap gerçek anlamda bir genel kültür kaynağı. Mitoloji severler sakın atlamayın.
İleri 'ye başlangıç için ideal...
Edebiyatımızın hemen tüm ulusal ödüllerini kazanmış değerli yazarımızı yorumlamaya elime yeni geçen ve ün yaptığı hikaye kitabıyla başlıyorum.
Kitapta birbirleriyle doğrudan veya dolaylı ilişkili 8 hikaye var. Zira yazar buruk bir nostalji içerisinde çocukluğu, geçmişi ve ailesinin yer aldığı İstanbul Kadıköy Bahariye caddesi, Büyükada başta olmak üzere Adalar, bir ara bulundukları Almanya Aachen ve sonradan taşındıkları Cihangir'deki evlerini büyük bir özlemle betimlemiş.
Açıkçası, bitmek bilmeyen Adalar betimlemeleri ve tekrarlı sözler okuru sıksa da, "Nar Çatlağı" hikayesindeki milliyetçi kanattan aristokrat #haluksuphiuygur ile yazar #tevfikşinasisonhisar hakkındaki kurgusal anıları ile #gregorsamsanınelyazması hikayesinde , kenarında seçilebilen çocukluk fotoğrafı kesitleri özelinde iyi bir yazar olarak anlatımı ve bunu yaparken de kendini #kafka 'nın kahramanıyla özdeşleştirmesi, büyük bir üzüntüyle geçen yıllarına hayıflanması çok güzeldi.
İleri, olmak istediği biraz gerçeküstücü biraz bunalımcı olabildi mi bilinmez fakat Bilinç Akışı tekniği'nden faydalandığı ve çoğu yerde acılarını dozunda yazdığı kesin.
590 syf.
10/10 puan verdi
Bülbülün Kırk Şarkısı, İskender Pala'nın kaleme aldığı 99.999 kelimeden oluşan bir siyer kitabı.İskender Pala, tasavvuf terminolojindeki en önemli ikili gül ve bülbül birlikteliği üzerinden Peygamberimiz'in hayatını edebi bir dille ve çok samimi bir uslûpla kaleme almış.Eser 40 bölümden oluşuyor her bölüme başlarken, "Selman için, Hz. Aişe
Ve bir gün de biten muhteşem gerilim. Sanırım çok uzun süre gözümde canlandırarak okuduğum olaylar ve karakterler benimle olacak. Tüylerim diken diken kalbim pır pır okudum. Soluksuz kaldığım yerleri söylemiyorum bile. Tavsiye edilen şahane bir kitap.
.
Olaylar kitap çevirmeni Oya'nın Berlinli Apartmanı'na taşınmasından kısa bir süre sonra başlıyor. Her telden çok içten şirin komşularının kapılarını kapattıktan sonra ki sırlarına istemeden de olsa denk gelmesi ve akabinde okuduğu/çevridiği romanlarında etkisinde kalarak bu sırların peşine düşmesini konu almış kitap.
Kitaba bu kadar hakim olup büyük beğeni ile tamamlamamın en önemli nedeni bu apartmanın benim de doğup büyüğüm semt olan Kadıköy'de olması. Bahariye'den Moda'ya çok tanıdık bildik sokaklarda gezindim. Kitaptaki tüyler ürperten olaylardan sonra o sokaklara girebilir miyim pek bilmiyorum ama gerçekten beğenmenin doruğunu yaşıyorum.
.
Çok başarılı çok içten buldum anlatımı ve kurguyu. En kısa zamanda Yaprak Öz'ün diğer kitaplarını da okuyacağım mutlaka.
.
Polisiye/gerilim sevenler bu kitapla henüz tanışmadı ise elindeki kitabı bi kaç saatliğine bırakıp Berlinli Apartmanı'nı okumalarını öneririm. Birkaç saate biteceğine eminim.
Kadın Deyince
Babam İçin Beyaz Bir Kuğu" kadınların öyküsü. 17 hikayeden oluşan kitabın; isimleri, cisimleri, yaşları, hayat sınavları birbirinden farklı kahramanları.
Kadın... Müşfik bir yaradılış, sessiz bir çehre... Bir evlat, bir sevgili, bir eş, bir anne, bir çocuk... Kadın hepsi ve kadın her şey.
Kahramanlık, ihanet ya da cinayet içeren bir olayın
Mustafa Kutlu'nun hikaye türündeki maharetiyle tebarüz ettiği malum...
Ancak bu kitapta kendisi okuyucuya adeta karşısında oturan misafir muamelesi yapıp, memleket dertlerini anlatmış ve tüm samimiyetiyle fikirlerini beyan etmiş bulunmakta...
Yazar, şehir hayatına halel getiren meseleleri ele aldığı yazılarında ise realite ile istihzayı içiçe geçirmiş olmasına rağmen verilmek istenen mesajı tüm açıklığı ile gözler önüne sermekte.
Ancak kitap bolca eskimiş bilgileri ihtiva etmesi bakımından nakıs.
Örneğin yazar o dönemlerde kâh Piyer Loti'ye teleferik kurulacagından dolayı bölgenin uhrevi havasının bozulacağı endişesiyle kalem oynatmış kâh Bahariye Mevlevihanesi'nin metruk halinden şikayet edip aslına uygun olarak yeniden inşasını talep etmiş.
Hülasa, yazdıklarının üzerinden çoook sular aksa dahi bu ülkeye dair çok şeyler bulacağımız, gayet akıcı ve hoş bir eser...
Dikkat spoiler içerir!
Tomris Uyar'a göre öykü, "bir vuruşta bir parıltı yaratan, unutulmayan, okurda yıllar sonranın algılarını hazırlayan, kısaca, okuru değiştiren sanat" olarak tanımlar.
Onun okuru, boşlukları doldurabilecek, öykünün açık uçlarını kendi deneyimleriyle doldurabilecek veya genişletebilecek dikkatli ve donanımlı bir okur
