Birisi Bahriyeli olmak üzere, iki tane yâver, bizi büyük bir samimiyet ile kabul ettiler. Galiba onların kalbi bizden yanaydı. Padişah’ın Birinci Mabeyincisi Yâver Paşa, güya özür diler gibi ellerini ovuşturarak yanımıza geldi. Bilhassa genç talebelerden çekinir görünüyordu. Yâver Paşa, huzur-u Şâhâne’ye birkaç defa girip çıktı. Nihayet büyük bir esefle Padişah’ın hasta olduğunu, bundan dolayı bizi kabul edemeyeceğini fakat evlâtlarının arzularını dikkate alacağını söyledi. Yâver Paşa, kendi adına da gayet nazik sözler ilâve etti. Fakat talebe: — Bizi halk gönderdi, mutlaka kabul edilmek isteriz, diye birkaç defa ısrar etti. Bu, Yâver Paşa’yı tabiî çok üzüyordu. Ona, Padişah’a emir verir gibi haber gönderen bir gençlik çok kötü bir tesir yapmıştı. Ben, sadece halkın arzusunu söyledikten sonra, hep birlikte saraydan ayrıldık. Yıldız Yokuşu’nu inerken, bu yerlerin Abdülhamid zamanına nisbeten ne kadar boşalmış ve toz toprak içinde olduğunu gördüm. İçimde, Osmanlı hanedanının son günlerini yaşadıkları hissi hâsıl oldu.
Popstar Alaturka isminde şarkı yarışması vardı, Bülent Ersoy jüri üyesiydi, laf döndü dolaştı, terörle mücadeleye geldi, Bülent Ersoy dobra dobra konuştu, “vatan bölünmez, bilmem ne olmaz falan ama, analar doğursun, toprağa versin, bu mudur yani? Başkalarının masabaşı savaşı için evladımı harcayamam, oyun oynanıyor, oyuncağı oluyoruz" deyiverdi. Vay sen misin bunu diyen... "Halkı askerlikten soğutma suçundan soruşturma açıldı. "Oğlum olsa askere göndermezdim" diyen Bülent Ersoy'un, askerliğini 1976 yılında bahriyeli olarak Gölcük'te yaptığı ortaya çıktı, asker arkadaşları bulundu, askerlik hatıraları anlattırıldı. Terörle mücadeleyi bile magazinleştirmeyi başarmıştık.
Reklam
"Yalnız bırakıp gitme bu akşam yine erken..."
Evet, fotoğrafçılar biliyor. Her şey bir gün hatıra olacak. Her şey! Konuşmalar, çekilenler, güzel günler, sövgüler, kavgalar, resimler. Geçmişe en çok saygı gösterenler de fotoğrafçılar. Fotoğrafçıların hepsi.
Olanca coşkunluğuyla, gözlerinin içini şenlikleştirip yanaklarını yayarak, dudaklarını ayırıp dişlerini göstererek çocukça gülüyor.
Reklam
“Baba çekip gidiyor. Ne çok giderler bu babalar! Sabahleyin işe giderler, akşamleyin kahveye giderler, haftanın bir çok gününde yakın bir arkadaşının çocuğu sünnet olur, oraya giderler. İstanbul' a giderler.”
“Dünyanın en anlayışlı insanları her zaman annelerdir; bilmiyorsanız, öğrenin.”
John joseph'in hatırasına yazılmış olan şiir,bu üç askere ithaf edilmişti. Çünkü bu üç askerin çok özel bir hikayesi vardı. Bahriyeli topçu er John Joseph Dennis (22) Bahriyeli onbaşı John Doherty (34) Bahriyeli er Robert Hutchinson (32) Yabancı bir sahilde yatıyor bugün, Gururu ve sevinci bir annenin; Erkek gibi mertçe yaptı görevini , Cesur ve asil oğlum benim.
Ben burada büyüdüm. Benim çocukluk anılarım bu kenttedir; birisini hiçbir zaman unutamıyorum. Çok çocuktum; Amerikalıların Türkiye'ye ilk deniz askeri gönderdiği yıllardı; İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki günler oluyor. Burası liman kentidir; Amerikan bahriyelileriyle ilk önce tanışma talihsizliğini de yaşıyorlar. Çocuk yaşımda, bu kentte, Amerikan bahriyelilerini tanıdım; Raif Paşa Caddesi'ndeydiler. Birisi eline bir dolar almıştı; bir küçük çocuk boyunda tutuyordu ve mahallenin çocukları bu kağıt doları kapmak için sıçrıyorlardı. Bahriyeli, her çocuğun sıçrayışında doları biraz yukarıya çekiyor ve bir başka bahriyeli de sıçrayan Türk çocuğunun fotoğrafını çekiyordu. Bu fotoğraflar benim belleğimde de var; o günden beri Amerikalıdan tiksiniyorum. Bu tiksintim hiç azalmadı Amerika'da okudum ve yaşadım, ama hep tiksindim. Üstelik kimseyi kandırmak da istemiyorum; halkların dost ve hükümetlerin karşıt olabileceği söyleniyor. Benim için bu da pek geçerli olamıyor; ben Amerikan halkını da pek sevemiyorum. Ortalama Amerikalı, bana kuş beyinli ve pek ilkel geliyor; her Amerikalıdan üçünün aynı fotoğrafı çekeceğine inanıyorum. Buna inanıyorsam; Amerikan halkını sevdiğimi söyleyerek kimseyi kandırmak istemiyorum. Bunları da şunun için ekliyorum: Amerika'ya karşı olan ve Amerika'ya kafa tutan herkese ve her rejime benim sempatim var. Saddam'ın Amerikan karşıtlığına, kuşkusuz, güvenmiyorum; ancak benim yaşamımda Amerikan karşıtlığı temeldir. Ben bir Amerikan sevmez yaratığım; Amerikanofob olmaktan da mutluyum.
Sayfa 217Kitabı okudu
Reklam
İngilizler harbe girince bizim de harbe sürükleneceğimizi sezerek ilk fırsatta "Atsuta Maru" isimli bir Japon vapurunda güçlükle yer bulup memleket yoluna çıktım. Yakın şarka giden başka vapur yoktu. Atsuta Maru'da 1. mevki ücreti aldılar ve fakat bizi ambarlarda yatırdılar. Yatağım üç katlı ranzalardan birinde üçüncü katta idi.
Sayfa 35 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
168 syf.
·
Puan vermedi
·
15 saatte okudu
kalemi kamera gibi kullanmak; bir çanakkale savaşı günlüğü..
18 mart 1915 deniz savaşı sonrası 25 nisan 1915te başlayan çanakkale kara savaşlarına dair yerli yabancı yazarlar, tarihçiler, araştırmacılar tarafından yazılmış birçok kitap var. okumuş olduğum bu kitap dışarıdan bakıldığında bunlardan biri gibi görünse de aslında tam olarak böyle değil. zira
Kıyamet Koptuğunda
Kıyamet Koptuğunda
adı verilen kitap çanakkale kara savaşında
Kıyamet Koptuğunda
Kıyamet KoptuğundaHasan Cevdet Temizkanlı · Yeditepe Yayınevi · 201526 okunma
Gözlemlerim: Bizim Arıburnu tarafındaki sahilde iki geminin biri yan yatmış diğeri kıç tarafı bacalara kadar batmış idi. Bu kıç tarafı batmış olan bir kruvazör idi. Diğeri nakliye olsa gerek. İhtimal ki bundan kimsenin bilgisi yoktu. Bu sayede bunu öğrendik. Düşmanın ihtiyatlarını göremedik. Belki epeyce ihtiyat kuvveti vardı. Fakat her halde bizim kadar kuvvete sahip olmadığı anlaşılıyordu. Para ile toplanmış asker olduğundan disiplini neredeyse yok. Yalnız daha küçük iken nişan talimleri ile meşgul olmaları dolayısıyla bazıları güzel tüfek kullanıyordu. Bunlar değişik milletlerden. Hatta İzmir Rumları bile var. Fakat çoğunluğu Avustralyalı imiş. Esasen yakalarında o işaret mevcut pek çok genç çocuklar var. Bilhassa deneyimli olduklarını anladığımız asker. Bunlar nispeten de korkak. Bunlar toplanırken ilk seferde elli lira verilmiş ve aylık 6-7 lira maaşla adeta satın alınmıştır. Bu bir esirin üstünde çıkan mektuptan anlaşıldı. Manevi kuvvet hemen yok gibi. Kıyafete gelince bizden hiç de farkları yok. Hele bazıları pek kopuk. Bu iş esnasında üç çeşit asker gördük biri piyade, diğeri gönüllü, diğerleri ise bahriyeli idi. Ekserisi Türkçe biliyordu. Hatta subaylarından birisi de hemen mükemmel denecek derecede Türkçesi vardı.
Sayfa 28 - 24 Mayıs 1915Kitabı okudu
31 Mart Ayaklanması
Dünyada bu kadar maksatsız, bu kadar idealsiz bir ihtilâl olamazdı. Hareket Ordusu gelince bir sabun köpüğü gibi isyanın ruhu söndü. Kahramanlar koyunlar gibi kışlalarda tutularak bağlandı. Rumeli’nde askerî yollarda çalıştırılmak üzere vapur vapur Selanik’e gönderildi. Abdülhamit’in huzurunda Kabûlî Bey isminde bir kaptanı parçalayan bahriyeli neferler asıldı.
Sözün ustaları...
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? İşin kolayına kaçmadan ama Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil Ne de ak örtüde elmaların Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin […] Nazım Hikmet’in “Bana mutluluğun resmini yapabilir
348 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.