Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Bu mektubun sana ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyorum. Ama biliyorum;
okuman yazman yok, konuşman yarım.
Kalemin gölgesi kağıda düştü.
Sana ne yazmalıyım? Ne yazmalıyım ki kara gözlerinin kapısını vurunca ruhunun ışığı yansın.
/ bak postacı gelmiyor
Aziz Nesin, İnönü’yü öldürmek için gizli örgüt kurmuş..
Bir akşam karakoldan çıktım. Arkadaşımın yanında birisi var. Yirmisinde var yok. İlkin, arkadaşımın bir tanıdığı sandım. Yanımıza sokulan, bizimle konuşan yok ama, besbelli bu genç bizim Bursa’ya neden gelmiş olduğumuzu bilmiyor. “Kim bu?” gibilerden arkadaşıma göz işareti yaptım. O da tek omzunu kaldırıp dudağını büzerek işaretle “bilmem”
Ne zaman yağmur yağsa ben hep böyle oluyorum. Bir küskünlük, bir bezginlik sarıyor içimi. Yağmur damlalarının toprakta kayboluşu bana insanoğlunun çaresizliğini hatırlatıyor durmadan. Hepimiz bir yağmur tanesinden başka neyiz ki? Önce bir buğu halinde topraktan yükseliyor, sonra bir küçük damla olarak yine toprağa dönüyoruz.
Yağmur altında