Dünyanın en zengin ülkesi ABD'de yılda 5 milyon ağır suç işleniyor, 1960 ile 1970 yılları arasında suç oranı, nüfusa göre 14 katı fazla arttı (%178'e karşı %13). Bu ülkede 1964 yılı itibariyle 12 saniyede bir suç, neredeyse saatte bir cinayet, her 25 dakikada bir tecavüz, her 5 dakikada bir gasp ve dakikada 1 otomobil hırsızlığı yaşanıyor (Bilgiler, FBI yıllık raporundan alınmıştır).
Özellikle endişe verici nokta genel temayüldür: 1951 yılında her 100.000 kişiye 3.1 cinayet olayı düşüyordu, bu oran 1961 yılında 5 cinayete, 1967 yılında 9 cinayete kadar çıktı. 16 yılda cinayet oranı üç katına çıktı. Batı Almanya'da 1966 yılında 2 milyon suç işlendiği kayıtlara geçti, 1970'te bu sayı 2.413.000'e tırmandı. İngiltere'de kasten adam öldürme oranı son on yılda %35 oranında artarken, İskoçya'da şiddet suçları %100 oranında arttı. 1962'den 1970'e kadar Kanada'da cinayet sayısı iki kat arttı (tam olarak %98,2. Bu artışa 1962'de idam cezasının kaldırılması da belli bir ölçüde etki etmiştir). 10 yıllık süre içinde (1966-1976) Fransa'da hırsızlık olayları %177 oranında artış göstermiştir (Fransız hükümetinin resmi verileri).
Sovyet Psikiyatr N. Hodakov’un yaptığı araştırmalar, özellikle medeni ülkelerde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra alkol kullanma oranlarının muazzam şekilde yükseldiğini göstermektedir. Dünyada alkol satışı 1940'tan 1960'a kadar iki kat, 1965'e kadar 2,8 kat, 1970 te 4,3 kat, 1973'te 5,5 kat artmıştır. Alkolün kadın ve gençler arasında yaygınlaşması da ayrı bir fenomendir.
Yaşadığımız dönemde alkolizm zengin ve eğitimli kesimin problemi hâline geldi. Eğer alkol (ya da uyuşturucu) bir sığınak, bir savunma mekanizması ise, zengin ve eğitimliler nasıl bir sığınak arıyor ve neyden kaçıyorlar? Kadın erkek fark etmeksizin her on vatandaşından birinin kronik alkolizmden muzdarip olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalan İsveç, alkol vergisini önemli miktarda artırsa da bunun yarattığı etki azami düzeydedir.
Günümüzde pornografinin vahşi istilası da muhtemelen aynı köklere sahiptir. Ünlü Psikiyatr Profesör Blanchar bu fenomeni şöyle açıklamaya çalışıyor: “Hâkim ideoloji gittikçe insan şahsiyetini saf dışı ederek, insanı uyumak-metro-iş döngüsüne göre otomatik bir yaşam tarzına doğru yönlendiriyor. Bu formül aslında belli bir yaşam standardı sağlasa da, insanı tüm gerçek tecrübelerden ve heyecanlardan mahrum bırakıyor. Her şey, önceden hazırlanmış durumda. Yıllık tatiller bile organize edilmiş ve belli bir plana göre işlemekte, iştirakçiler bile buna müdahale edememektedir... Böyle bir ortamda çoğunluk kendinden kaçma ve ucuz bir şekilde daha farklı bir şey tecrübe etme ihtiyacımı duyuyor. Bu ihtiyaç, porno filmlerle suistimal edilmiştir."
Şans oyunları da medeni ülkelerde "ilerleme" kaydetmektedir. Adam başına harcanan meblağlar göz önüne alındığında şans oyunlarının en çok rağbet gördüğü ülkelerin başında İsveç daha sonra ise İsrail ve Danimarka var ki bu eğri, uygarlık seviyesi eğrisinden çok az bir farkla ayrılmaktadır.
Gelişmiş zengin ülkelerde II. Dünya Savaşı'ndan sonra genelde her şeyi olan ama hiçbir şey istemeyen hüzünlü bir nesil ortaya çıkmıştır.
İntihar ve psikolojik rahatsızlık vakalarının medeniyet seviyesi ile doğru orantılı olmasını nasıl izah edebiliriz? “Psikolojik olarak oldukça ilginç bir gerçek şudur ki insanların refah seviyeleri arttıkça memnuniyetsizlikleri de artmaktadır,” diye şikâyet ediyor Amerikalı bir psikolog.
ABD'nin tüm hastanelerindeki yatak sayısının yarısından fazlası ruhsal hastalığı olanlara ayrılmıştır. Amerika Kamu Sağlığı Teşkilatı'nın verilerine göre (1968) her beş Amerikalıdan biri sinir krizi geçirmiş veya buna yakın bir hâle gelmiştir.
Milli gelir, okuma yazma oranı, istihdam ve sosyal güvenlik konularında birinci sırada yer alan İsveç, eş zamanlı olarak intihar, alkolizm ve ruhsal hastalık vakaları söz konusu olduğunda acıklı rekoru elinde tutmaktadır.
İntihar, "sanayileşme, şehirleşme ve aile fertlerinin sayılarının azalması ile doğru orantılıdır."
Psikiyatr Doktor Vladeta Jerotić şunları söyler: “... Günümüz dünyasinda umumi bir hâl alan ataerkil toplumun ve aile birliğinin çöküşü, iç memnuniyetsizlik havasına katkıda bulunuyor. Bu memnuniyetsizliğin ise iki tür tezahürü olur, ya kin ve öfke ya da uyuşturucu kullanımı neticesi olarak zamanla genel bir ilgisizlik hâline dönüşen pasiflik ve kabullenmişlik hissi (NIN.9.11.1969)."