Burası dünyadır. Burası tiyatro. Dünyadaki tiyatro ile tiyatrodaki dünya, âlemlerin bilgisiyle bakışır.
Bakıştıkça eskir dünya. Bakıştıkça eskir tiyatro.
Hayat eskir. Hayat her şeyi eskitir.
"Yorgunluktan ve kan kaybından zayıf düşen Carrouges siperliğini gevşetti ve karısına bakmak üzere döndü.Korkuluklara tutunan Marguerite gözyaşlarını sildi.Sessizce izleyen kalabalığın önünde karı koca birbirlerine uzun uzun baktılar.Bakıştıkça güç kazanıyor gibiydiler."
bakışları kök salıyor
baktıkça
bana
yok sandığına
bakışma,
aşkın da, tenin de
ilk lisanı, ruhun araladığı kapı
cisim
çoğalır bakıştıkça
bir söz: insan gözdür, gerisi ceset
kainat aklıma karışır
kor ile kör arasında
baktığımda bir, bakmadığımda
Ben griyim en çok
Canlı renkler benlik değil
Çünkü canlı renkler
İddialı olmak demek.
Ben hiç iddialı değilim yaşantımda
Ben burdayım diyerek
Kendini öne sürmek albenilerle
Dikkat cekmek benlik değil
Tesadüfen talandan kurtulmuş iki arkadaş gibi, bakışıp duruyoruz birbirimize. Sanki dünyaya gelmeden çok önce, hiç hatırlamadığım bir yerde, hafızamın kuytuluğuna atılmış bir düğüm çözülüyor bakıştıkça.