Dergide bulunan bazı yazılar. Endonezya'da bulunan Lesser Sunda adaları ve buradaki su altı resifleri ile ilgili bir yazı vardı. BTC (Bakü Tiflis Ceyhan) boru hattı ile ilgili bir yazı vardı. Kuş uçuşu Anadolu yazısında kuş bakışı fotoğraflar ile Batı Anadolu anlatıyor. Silvan ile ilgili bir yazı vardı. Dergide başka yazılar da bulunmakta.
Nasılını da söylemeniz gerekir. Petrol konusundaki gerçeği bazıları açıkladı defalarca burada ve linç edildi. Az takipçim olmasına güvenerek şu petrol meselesini bir de ben açıklamaya çalışacağım. Bu
Aynı saygıdeğer hanımefendi, dün, İsrail'e petrol sevkiyatı hakkında konuşuyordu. İsrail'e petrol akıtan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı hakkında, “Anlaşma bizden önce imzalandı. Türkiye'nin bu hattan geçen petrollerle alakalı bir dahli söz konusu değil” dedi örneğin. Türkiye, uluslararası hukukun bir gereği olarak, bu boru hattının işletmesiyle mükellefti. Hattın içinden geçen petrolle hiçbir alakaları yoktu. Peki alakaları neyleydi? Buradan akan her varil petrol için ülke 1,27 dolar para kazanıyordu. “Günlük 700 bin varil olduğunu bir defa daha ifade etmek istiyorum" dedi şişinerek. Her şey paradan ibaretti özetle.
TESADÜFÜN BU KADARI!.. Türkiye'yi bölerek bir Kürdistan çıkarma girişimleri sürerken, büyük bir projeye imza at ıldı: BTC Projesi.. Yani, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı projesi.. Azerbaycan petrolünün Avrupa'ya taşınması için başkent Bakü'den başlayan boru hattı, Tiflis üzerinden Türkiye'de Adana'nın Ceyhan ilçesine kadar geliyordu. 1.774 kilometrelik boru hattının üçte ikilik büyük bölümü (1.074 kilometresi) Türkiye'den geçiyordu.189[196] BTC Konsorsiyumu(Ortaklığı) şirketinin yüzde 40'lık payına İngiliz millî petrol şirketi BP (British Petroleum) egemendi. Türkiye olmazsa olmayacak bu boru hattında bizim payımız ise sadece yüzde 6,5 idi!.. Asıl ilginçlik ve tesadüf(!) ise, boru hattının güzergâhında yatıyordu. Avrupa'yı besleyen ve ABD ile İngiltere'nin egemen olduğu petrol boru hattı, sözde Kürdistan olarak düşünülen sınırla neredeyse tıpa tıp aynıydı!.. Acaba, boru hattı geçerken "taşa gelmesin" diye mi, böyle bir hat çizilmişti?. Yoksa "taşa gelmesin denen tehlike başa gelsin" diye mi düşünülmüştü, müttefiklerimiz tarafından?.. İki harita arasındaki benzerlik bu kadar "tesadüf (!) olabilir miydi?. Üstelik yapılan anlaşmaya göre, "Türkiye, boru hattını korumada zafiyet gösterirse, 'uluslararası bir güvenlik kuruluşu' korumaya gelecekti!." Yani silahlı bir İngiliz-Amerikan gücü ülkemizde koruma yapacaktı!..