"Ne alaka"lı cümlelere dair manifesto
Sözler içinde bir söz var ki insanı aniden soğutan. Sözler ki önemli, değerli unsurlar hayatımızda. Bir insana karşı aniden ısıtıveren, aniden de soğutuveren sihirli şeyler onlar. "Ne alakası var?" cümlesini biliyorsunuzdur. Hiçbir zihin, hiçbir ikili diyalog, hiçbir düşünce sistemi bir filmin yazılmış örüntüsü gibi ilerletemez kendini. Hayat, matematik değil. Formül değil. Hayat bir kaos, bir karmaşa. Anlamsızlıklardan anlam çıkarma çabası bir yerden sonra boşuna. İrdelersen her şey boş, her şeyin içi boşaltılıp doldurulabilir. Aklıma geleni söyleyebildiğim bir dünya olmalı. Saygı çerçevesinde, incitmeden. Seninle diyalog kurmak istemem başlı başına bir değer göstergesi. Bunu bil, gör. Alaka arama cümlelerimde. Ben dileyebildiğim gibi saçmalamak istiyorum artık. Çokça dinlemek, çokça konuşmak istiyorum. Bana da saçmala. Gel, hiçbir örüntüye bakmadan saçmala. "En sevdiğin renk nedir" sorusunun "en"li saçmalığını açıkla bana. Sonra oradan bugün yaşadığın saçma bir olaya geç. Bağ kurma. Bağları bırak, zamanını benimle diyaloğa harcaman en güzel bağ kurma şekli zaten. Ne güzel, konuşuyoruz işte. İp atlar gibi konuş benimle. Her zıplamanda ayaklarını basış şeklin değişsin, ama ip atlamaya devam ettiğin sürece bu basış şeklini önemsemeyeyeyim. Nehir ol, ak git içimde. Zaman biçimsizce, alakasızca gelişen diyaloglar eşliğinde erisin, gitsin. Her şeyi yap, bana "Ne alaka" deme. Deme. Bana da, kimseye de, cansız varlıklara da, kendine de deme. Yalvarırım deme. Alakalar kurulmamak için olmalı; İnsanlarsa sevilmek, anlaşılmak için.