1. Dünya Savaşı'nda teğmen olan Henry karakterinin cephedeki hallerini, savaş hakkındaki düşüncelerini ve karşılaştığı bir hemşireyle arasındaki aşkı okuduğumuz Silahlara Veda, benim Hemingway ile tanışma kitabım oldu.
"Madalya alacaksın."
"Ne için?"
"Ağır yaralandığın için. Olay sırasında kahramanlık yaptığını
Ne badireler atlattık. Defalarca kopmaya çalıştık. Ancak çok ihtişamlı bağlar ile bağlanmıştık. Yüzlerce kez düşünülüp yüzlerce kez olamayacağını anladık. Yılmadık etmedik olur dedik… Ben bu raddeye kendim gelemezdim. Binlerce defa şükrettim; sen sayesinde olur dedim. Yanımda yürü dedim. Yanında olmak için her şeyimi seferber ettim. Aklım ruhum duygum bedenim senindi çünkü. Ben kimin yanındaydım? Kiminle geçirmek için uğraşıyordum en efsunlu anlarımı? Neden böyle yaptın? Neden en ihtiyacım olduğu anda “siktirolup gidelim hayatlarımızdan” dedin? Razıyım her halinden. Razıyım bana öğrettiklerinden. Ve ben en yalnız kaldığım anda güçlü durabilmek için tüm enerjimi harcasam da içimden gelmiyor kimseyle tek kelam etmek. Geçecek derdin bu günler hep böyle huzursuz hissetmeyeceksin. Geçecektir elbette… Lakin kim bilecekse benim bu halimi neye yarayacaksa ne hikmeti varsa hepsinin anasını sikeyim… !
Muhterem dostlar “Ekmeden biçmek!” diye bir söz var. Ne ekersen onu biçersin! Ekmediysen ne biçeceksin! Maalesef insanımız çalışmıyor, okumuyor.
Birinci yaşanmış hikâye
Köyde çalışırken 3”- 4 kişi bir arkadaşın buğday tarlasına çalışmaya gitmiştik. Biçilen buğdayları toplayıp traktörle harmana getiriyorduk. Hava çok sıcaktı. Baktım arkadaşlar
allah’ım, ey kafa dengi allah’ım
espri anlayışına sığınaraktan yazıyorum
ölüp yanına geldiğimde,
bu şiir başıma iş açmasın n’olur
rahman’sın, rezzak’sın, muğni’sin, canımın içisin
zerre yalanım varsa mürted olayım
gerekirse berbat olayım
vaktin malikisin, ezelin öncesi, ebedin sonrası
ey sistematiğine tav olduğum,
sen ki rızkınla ne bolsun
bu sene
Bir gün tüm duygularımız bir körebe oynuyormuş. İşte mutluluk, aşk, kin, nefret, merhamet, sevgi, yalan, delilik aklına ne geliyorsa. Tabiki bizim gözlerimiz kapalı. Sevgi bir ağaca gitmiş. Nefret farklı yere. Yalan dağa gidiyroum demiş, suya kaçmış. Delilik ortada geziyormuş. Sonra bir gül açılmış ve gül aşkı çağırmış. Gel bana sığın sen çok güzelsin demiş. Gülün içine sığınmış ve gül bir anda kıpkırmızı olmuş.
Sonra gözler açılmış tüm her şeyi bulurken, delilik elinde bir sopa ile aşk burada diyip gülün üzerine vurmuş. Veee aşkın bir gözü kör olmuş. Aşk demiş ki sen benim gözümü kör ettin ne yaptın bana demiş. Delilikte özür dilerim ben bundan sonra senin yanındayım demiş. Her zaman bir kolunda olacağım demiş.
Yani gözü kör olmuş aşığın yanında her zaman delilik vardır. Ve aşk her zaman kördür. Delilik onu yönlendirir ve aşık olur..
Adamın biri Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme gelir ve 'Bana ilmin ilginç taraflarını öğret' der. Bunun üzerine Allah Resûlü o adama,
وَ مَا ذَا صَنَعْتَ فِى رَأْسِ الْعِلْمِ؟ قَال: وَ مَا رَأْسُ الْعِلْمِ؟ فَقَال: هَلْ عَرَفْتَ الرَّبَّ؟ قَالَ: نَعَمْ، قَالَ: وَ مَا صَنَعْتَ فِي حَقِّهِ؟ قَالَ: مَا شَاءَ اللهُ، قَالَ: هَلْ عَرَفْتَ الْمَوْتَ؟ قَالَ: نَعَمْ، قَالَ: فَمَا أَعْدَدْتَ لَهُ؟ قَالَ: مَا شَاءَ اللَّهُ قَال : اذْهَبْ فَأَحْكِمْ مَا هُنَالِكَ، ثُمَّ تَعَالَ نُعَلِّمْكَ مِنْ غَرَائِبِ الْعِلْمِ.
"İlmin esası hakkında ne yaptın?" buyurur. Adam, “İlmin esası nedir?" diye sorunca Allah Resûlü Efendimiz, "Rabbini tanıdın mı?" diye karşılık verir. Adam "evet" diye cevap verir. Allah Resûlü'nün, "Allah'ın hakkını yerine getirmek için ne yaptın?" sualine adam, "onun dilediğini" cevabını verir. Efendimiz, "Ölümü tanıdın mı?" diye sorar. Adam "evet" cevabını verince Peygamberimiz, "Onun için ne hazırladın?" buyurur. Adam "Allah'ın dilediğini” diye cevap verir. Allah Resûlü
şöyle buyurur: "Git, zikredilenleri sağlamlaştır, sonra gel, ilmin ilginç taraflarından bir kısmını sana öğretelim.
Bir gün bir dostum bana:
'Bir ölüye göre fazla nefes alıyorsun demişti'. Başta yadırgamış, ama sonradan ona hak vermiştim. Yaşamaya büyük bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum. Yani nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyorum. İyi hayat nasıl geçirilir, çok iyi biliyorum.
Ama ilgimi çekmiyor. Yani yaşamaya büyük bir yeteneğim var ama ilgimi çekmiyor. Durmayacak kadar yorgun ama ölemeyecek kadar hayattayım. Neden böyleyim? Ve neye dönüşeceğim? Sürekli, kendime bundan sonra ne yapacağımı soruyorum. Hep aynı soruyu. Yüz kez. Bin kez. Kendimi defalarca buluyor, defalarca kaybediyorum.
Aynaya bakıp kendimi tanıyamamak, kendi anılarımı sanki başkası yaşamış gibi anlatmak, hiçbir şeyde kayda değer bir varoluş nedeni bulamamak o kadar korkunç ki. Ve bir şey farkettim. Hiç kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağımı keşfettim. Çünkü benim için ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı. Varlığıma nedensizlikten dolayı delirdim ben. Hiçbir varolma nedenini kendime yakıştıramadığımdan.
Gerçekten de bu insanlarla aynı çağda yaşayamıyordum.
Sorarlarsa 'Ne iş yaptın bu dünyada?' diye rahatca verebilirim yanıtını:
Yalnız kaldım. Kalabildim. Altı milyar arasında doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçebildim aralarından.
"alıntı"
bir gün bir dostum bana: bir ölüye göre fazla nefes alıyorsun demişti. bașta yadırgamış ama sonradan ona hak vermiştim. yaşamaya büyük bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum. yani nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyorum. iyi hayat nasıl geçirilir, çok iyi biliyorum. ama ilgimi çekmiyor. yani yaşamaya büyük bir yeteneğim var
Modern Kore edebiyatından Çukur!
Biraz farklı kültürlerin edebiyatını tanımak hevesiyle önce Japon edebiyatına sardım. Haruki Murakami, Osamu Daza falan derken oradan Arap edebiyatına atladım. Necip Mahfuz, Nizâr Kabbani filan... Sıra geldi Kore edebiyatına. Aradığımı buldum mu, tartışılır.
Adının hiç de önemli olmadığı bu çekik gözlü