O kadar iyi niyetli insanlarız ki içimizde, geçmişte açılan yaralarımızı taşırken, hayatımıza yeni gelen insanı kendimiz gibi zannedip ederinden fazla seviyor, ona ederinden fazla değer veriyor, alışıyoruz. Kısacası değer vermek bize yakışmıyor.
Ne bileyim, benim senin için yaratıldığımı bana hissettir. Sana ait olduğumu düşünerek yaşayayım. Düşünsene; bunu bilerek güne uyanmak... Ne mükemmel olurdu! Sonra hep yanımda ol, teninin sıcaklığını fark ettir bana.
Filmler izleyelim, çay demleyelim birlikte. Biri, benden başkasına kapalı olan, kalbin gibi kapalı olsun. Diğeri, sana hep açık olan, kollarım gibi açık... Mısır patlatalım, filmden çok gözlerimiz konuşsun. Sonra telefonlarımızı kapatalım. Emin ol, sabaha kadar gözlerinle dans edebilirim.
Sorsanız herkes iyidir.
Unutmuştur.
Hayatına kaldığı yerden
Devam ediyordur.
Her ne kadar, "Nasılsın?" sorusuna,
"İyiyim," yanıtını versek de
İçimiz paramparçadır,
Bakmayın güldüğümüze.
Hayatımızdan en son çıkaracağımız
Kişileri yolcu ettik biz...
İnsanlar o kadar nankörler ki kendilerini sevenleri, elleriyle kenara itip kendisini sevmeyeni seviyor.
Hepimizin yaptığı saçmalık da bu.
Halbuki mutluluk belki de bizi seven insanlarda.