Resimle ve sanatla ilgili olmama ragmen, graffitinin ve sokak sanatinin bu derece izleyicisi bulundugunun farkinda degildim.. Kitap sayesinde, oncelikle sokak sanati hakkinda pek cok yeni sey ogrendim.
Kitapta , Ingiliz sokak sanati fenomeni Banksy'nin yukselisi ve eserleri anlatiliyor. Adini, yuzunu yillardir gizlemeyi becerebilmis ve sadece e-mail yoluyla roportaj veren sanatcinin sasirtici derecedeki unlenisinin oykusu var. Hala kim oldugu net olarak bilinmeyen Banksy'nin hikayesini okurken, dogal olarak karsiniza diger sanatcilar ve sanat piyasasi da cikiyor..
Bundan boyle, gerek Turkiye'de gerekse yurtdisinda rastgeldigim duvar resimlerine farkli bir gozle bakacagim.
Sanatla ilgiliyseniz, tavsiye ederim, mutlaka okuyun ve kitapta ayrintili olarak belirtilen web sitelerini inceleyin.
Picasso bunu söylemedi. Balzac bunu yazmadı. Edison aslında bunu söyledi. Kafka bunu yazmadı. Bill Gates bunu söylemedi. Martin Luther King bunu tekrarladı. Muhammed Ali bunu kullandı. J.K. Rowling bunu söyledi. Nietzsche bunu da yazmadı. O laf John Lennon’ın değil. O laf Woody Allen’ın. Banksy bunu dedi. Ne Shakespeare ne de Picasso bunu yazdı. Şef Seattle bunu söylemedi. Konfüçyüs bunu söylemedi. Ve hatta bu bir Çin Atasözü de değil.
Özdeyiş dedektifi Garson O’Toole; yaygın bir şekilde, farklı isimlere atfedilerek kullanılan özdeyişlerin peşine düşüyor. Birine ait olduğunu sandığımız bir özdeyişin gerçekte bambaşka birine ait olduğunu ya da sözün zannedildiği kadar afili olmadığını, ulaşılabilecek en eski kaynakları referans göstererek belgeliyor. Tüm bunları yaparken popüler kültürden tarihe keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.
Alıntı bombardımanına tutulduğumuz bir çağda sözün kıymetini bir kere daha hatırlatan incelikli bir yöntem çalışması. O’Toole, gerçeği düzmeceye tercih eden tüm okurlara ilham veriyor.
Banksy ve Elon Musktan nefret ediyorum. Mark Zuckerberg ve Adolf Hitleri seviyorum. Banksy'den nefret etme nedenim ile benzer sebepten dolayı Hitlerden de nefret edebilirdim, ama Hitler için empati yapabiliyorum.