Türk olarak başka türlü olduğumuzu, barbar ve geri kalmış olmadığımızı hissetmek için Batıya karşı çıkıyoruz sanki. Biz Doğuya da Batıya da sahip çıkabiliriz oysa. Kültürümüzü zenginleştirecek bu evrensel özelliğimizi belki bilmeden baltalıyoruz.
"Ben de tarihçiler arasında çok yaygın görülen bir kusurdan mustaribim: Kendi çagımdan çok geride kalmış yüzyıllarla ve kendi yaşamından çok ele aldığım kişilerin yaşamıyla ilgileniyorum. Pön savaşlarını, Galya savaşlarını veya barbar istifalarını sor, bir daha beni susturamazsin. Kendi ülkemde, kendi bölgemde yaşadığım savaşları, bazen görgü tanığı olduğum, dostlarımı yitirdiğim, kurbanları arasında yer almama ramak kalmış çatışmaları sorarsan, ağzımdan iki veya üç cümle ya çıkar, ya çıkmaz. Bana Cicero'yu sor, Attila'yi sor, dilim çözülür birden. Kendi yaşamımdan söz et, suskunluğa gömülürüm yine."
Dekor değiştiriliyor, ama dünya aynı dünya, insanlar aynı insanlar. Hâlâ sert, inatçı, ahlaksız, saf ve eskiden olduğu gibi bugün de bir insan diğerinin bedensel zevklerinin kaynağı.
Dini olsun, felsefesi olsun her düşünce varlığını sürdürmek,harekete geçirdiği kuşağın ötesinde gelecek kuşakları etkilemek,iz bırakmak ister.Oysa el yazmalarının en eğreti bir ölümsüzlüğü vardır!Bir yapı daha çok sağlam,kalıcı ve dayanıklı bir kitaptır! Yazılı sözü yok etmek için bir meşale ve bir barbar yeterlidir.İnşa edilmiş sözü ortadan kaldırmak için toplumsal bir devrim,bir dünya devrimi gerekir.
Liberal Parti Rusya'daki her şeyin kötü olduğunu söylüyordu ve gerçekten de Stepan Arkadyiç'in borçları çok fazlaydı, eline geçen para kesinlikle yetmiyordu. Liberal Parti evliliğin ömrü tükenmiş bir müesese olduğunu ve yeniden yapılandırılması gerektiğini söylüyordu,gerçekten de aile yaşamı Stepan Arkadyiç' i çok mutlu etmiyor, onu yalan söylemek ve yapısına çok ters düşecek bir şekilde rol yapmak zorunda bırakıyordu. Liberal Parti dinin, halkın barbar kesimi için sadece bir dizgin olduğunu söylüyor ya da daha doğrusu ima ediyordu. Gerçekten de Stepan Arkadyiç, kısacık bir dua süresini bile bacakları ağrımadan geçiremez ve bu dünyada çok neşeli bir hayat sürerken öte dünyayla ilgili bütün o korkunç ve cafcaflı lafların ne işe yaradığını anlamazdı.
"Büyük güçler kamp ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü Türkiye, doğası gereği zengin ve emperyalizm de oburdu... Herkesin Türkiye'de bir çıkarı vardı, olmayanlar da icat ediyordu. Neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke planlanıyordu. 'Barbar bir ulus' olan Türkleri Avrupa'dan kovma fir- satı kaçırılmamalıydı.
Amerikalı tarihçi prof. Paul Helmreich
DOLMANCE: Tanrı’ya inanmak için insanın aklını yitirmesi gerekir. Kimilerinin korkularının, kimilerinin zayıflığının meyvesi olan bu iğrenç hortlak, Eugenie, yeryüzünün sisteminde bir işe yaramaz: bu sisteme zarar verir, çünkü onun adil olması gereken istençleri doğa yasalarındaki temel adaletsizliklerle asla bir arada olamaz; onun sürekli olarak
İnsan bu dünyaya kâmil bir varlık olarak gönderildi. Basitlikten, ilkellikten buralara gelmedik. Özümüzü bozduğumuz oranda ilkel ve barbar varlıklara dönüştük.
Naziler çok mu medeni ve gelişmişti? Modern teknolojinin bütün imkânlarını kullanarak milyonlarca insanı gaz odalarında yakmak mı ilerlemiş olmak! Amazon ormanlarındaki ya da Afrika'nın iç bölgelerindeki, “medeniyet” görmemiş olan bir kabile mensubu, bir yerli sözde şehirli modernlerden çok daha insani ve medeni olabilir.
Araştıracağımıza başka seslerle sezgileri
Akıllarımızda beynimizin benzersizliği.
"Ne kadar insana benzerse
Hayvanlar, o kadar akıllılar"
Dedikçe insanlar
O kadar aptal ve barbar.