Tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatıdır..... demişler,kim demiş bilmiyorum:) . Anonimdi yanlış hatırlamıyorsam.
İnsanı, hayatı anlatan,emek kokan bir sanat tiyatro. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin tiyatrolarına bilet bulmakta çok sıkıntı yaşıyoruz ama neyse ki bu nasip oldu. Şimdi Savaş ve Barış 'ı izlemek için sabırsızlanıyorum.
Günüm yetse görmeye seni
Seni övmeye gücüm yetse
Barış çağı altın çağ
Son ozanı ben olayım bu özlemin
Bu özlem bitse
O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle deli ozanı
Baştan başa sevda, baştan başa tutku
Dili baldan tatlı
Zeki ve ihtiyatlı bilinçli zihinler kolektifi içinde yer alanlar düzenin gidişini anbean izlerler ve savaşa karşı barış aktivistliği icra ederler, geri kalan yoz beyinler ise alalade kıytırık meşgalelerle oyalanırlar sermaye gibi…
(Boran Deniz)
Tuttukları dilek için bile para verir insanlar. Havuzlara, kuyulara para atarlar. Dileğini bile satın almaya alışmış birine de barış hediye edilmez, satılır.
-Bir şey yap barış olsun. İnsanlar kin ve nefretten uzaklaşsın. Bombalar patlamasın, çocuklar ölmesin.
-Ohooo, bana neredeyse dünyayı düzelt diyorsun.
-Öyle... Hadi Bir Şey Yap!
Ankaralı kadınlar beni görmeye geldiler. Ankara çok bölgeciydi ve az istisna ile, İstanbullulara “yabancılar” derlerdi. Ben onlara çok minnettarım, çünkü, ilk gününden itibaren Dr. Adnan’la beni de bağırlarına bastılar. Didar’ın hizmetçisi kahve getirdikten sonra, bir tanesi, dışarıda kimse olup olmadığını gözledikten sonra, hepsi birden etrafımı aldılar. Benim ne kadar can pahasına Millî Mücadele’ye atılmış olduğumu bilmekle beraber, dertlerini bana açmalarına çok içlendim.
— Buraya bakın, biz de memleketimizin iyiliğini isteriz. Fakat niçin Ankara’da, İstanbul, İngilizlerin elindedir diye ümitsiz bir savaşa giriştik? Biz onları yenip dışarı atabilir miyiz? Ankara’nın yarısı Çanakkale’de şehit oldu. Ne faydasını gördük. Bırakın her yer kendi hesabına dövüşsün.
Bu, bölgeciliğin tam ifadesiydi. Etrafımız, komşularımız sefalet içinde yaşarken kendimizin barış ve dirlik içinde yaşayabileceğimize inanmak ne yazık ki eski dünyanın bir düşünüşüydü. Fakat, Ankara kadınları bunu sırf kendi menfaatleri için söylemiyorlardı. O zamana kadar yapılan fedakârlıkların bir netice vermediğini görerek bu düşünceye varmışlardı. Ben, onlara bu savaşın şimdiye kadar görülmemiş derecede güç olacağını söyledikten sonra, nihayet muvaffak olacağımıza emin bulunduğumu da ekledim. Ben onları kandırmak için bunları söylemiyordum. Ben, kendim de ne kadar büyük fedakârlığa bağlı olduğunu bilmekle beraber bu savaşta muvaffak olacağımıza iman etmiştim.
Elma olgunlaşınca düşer ama neden düşer? Bir güç onu toprağa doğru çektiği için mi, sapı kuruduğu için mi, güneşte kurumaya başladığı için mi, ağırlaştığı için mi, rüzgar estiği için mi yoksa aşağıda duran bir çocuk o elmayı yemek istediği için mi?