"Göçebelikten ülkelere saldırma tavrı, aldıkları ülkelerde ekonomik egemenlik tavrı, gittikçe zenginleşme tavrı, barışçılık ve gevşeme tavrı, sefahat ve eğlenceye dalarak çökme tavrı."
Biz, Türklerin her devirde ziraatle de uğraştığını görüyoruz. Türkler icap ettiği zaman harp sahasında temayüz ettikleri gibi, şartlar müsait olduğu zaman sulhün hamisi olmasını da bilmişlerdir. Orta Asya Türkleri'nin tarihlerinde görülen medeni devirler, Türk sulhu (Pax turcica), Türk kuvvetiyle temin edilmiş sulh ve müsalemet sayesinde mümkün olmuştur. Milletler için barışçılık da, savaşçılık da değişmez ruhi haletler değildir. Tarihi, iklimi ve iktisadi şartlardan doğan neticelerdir.
Sonunda tatlılıkla çözümlenemeyen iş yumrukla halledilecektir. Ecdadımız, vaktiyle kararlarını bugünkü manasız barışçılık anlayışı içinde verseydi, şimdi elimizde bulunan milli toprağımızın üçte birine bile sahip olamayacaktık.
(Dikkat, incelemem spoiler kabul edilebilir.)
Felsefi olarak düşündürücü 3 menkıbeden oluşuyor kitap. Hümanizm ve barışçılık vurgusu ön planda. Bir noktaya kadar Tolstoy'un "İnsan Neyle Yaşar" adlı kitabını andırdığını düşündüm. Bununla birlikte Zweig bence hayata ümitsiz ve pesimist bir bakışa sahip. Daha önceki eserlerinde de aynı hissiyat oluşmuştu. Kitabın son öyküsü de bu şekilde bağlanıyor.