Bir yandan, başkasının benliğini ya da bedenini kendi malımız sayıp, onu kendimize çekmek, elimize almak, buyruk ve baskı altında tutmak istediği gibi yaratılıştan zorba olduğumuzu açığa vuran güdülerimiz; öte yandan, bencilliğimiz, benliğimizi korumak için dışarıya karşı hayvanca savunmamız, birliğin içinde kendi kendimizi yitirmek korkusu bizi kendi kurduğumuz yıkılmaz kaleler içinde yapayalnız bırakır. Çoğu dostluklarımız, sevgilerimiz doğal eğilimlerimizle insanca istemlerimizin birbirine karşı alt alta, üst üste giriştikleri karma karışık bir savaşın hikayesi değil de nedir? İçimizdeki zorba bu belli belirsiz kaynaşmadan faydalanarak, habire saklanır, kılık değiştirir, boyun eğmeyi baş kaldırış, baş kaldırışı boyun eğme diye gösterir ve bizi çözümsüz iç savaşlara sürükler. Öbür duygularımızın hepsi de bu çetin ve çakıllı, eğri büğrü, dolambaçlı, tuzak, kapan dolu yoldan gider; çoğu eylemlerimizin kaynağı bu yolun üstündedir. Korku ve cesaret adını verdiğimiz gizli korku hevesler, tutkular, vazgeçişler katı yüreklilik ve yardım severlik ve hangi davranışla insan olup, hangisiyle olunmayacağını bize şaşmamacasına açıklayan, bu yüzden de en insanca duygular sayılması gereken övünç ile utanç hep bu yoldan geçerler