Bu sırada tüfeğini çaprazlama boynuna takmış, sallanarak Sefil Ali içeriye girdi. Doğru saza gitti. Duvardan aldı. Olduğu yere oturup saza düzen vermeye başladı. Birden bir türkü tutturdu. Kalın gür bir sesi vardı. Ses, Sefil Ali'den çıkmıyor gibiydi. Türkü bin yıl öteden geliyor uzaktan dağlardan... Çukurova'dan, denizden geliyor. Denizin tuzu, çam'ın sakızı, yarpuzun kokusu bulaşmış. Öyle bir türkü. "Gel benim derdime," diyor, "bir derman eyle. Alemler derdine derman olansın."
Bir an duruyor, Bu sefer saz büyüyor. Saz tekrar ediyor: Derman olansın." Sonra gene başlıyor Sefil Ali:
Her nereye baktıysam yarimi gördüm.
Elleri duruyor. Sazın üstüne yumulmuştur. Uyumuş kalmış gibi . Birden başını kaldırıyor. Eli sazın üstünde uçuyor.
Dağlar taşlar uçan kuşlar.
Bir fırtına gibi çalıyor, söylüyor.
Adımı dersen de Sefil Aliyim
Bir gün akıllıysam yüz gün deliyim
Üstü köpüklenmiş bahar seliyim
Başı pare karlı dağdan gelirim...