Bir şey söylemeyi seviyorum. Gevezelik etmeyi daha fazla. Kelimeler benim için dokunulabilen cisimler, görülebilen denizkızları, cisimleşebilen tenselliklerdir. Belki de bunun nedeni gerçek
tenselliğin benim için hiçbir öneminin olmamasıdır.. .
Pessoa' yı anlamam için daha fazla okumam gerek demiştim Anlamktan Yoruldum kitabını incelerken.(siz değil ben inceleme diyorum).Oldu iki. Anladım mı ? Hayır. Anlarmıyım? Zamanla.
Bu kitabında Pessoa, aforizma tarzında çok da kafayı yormayan(çoğunlukla?) kısa yazılara yer veriyor. Ee neyini anlamıyorsun o zaman? Bir durumu ele alışını ya da sıkıntı çıkarışını. Bu ne demek? Yani diyorum ki ne oluyora geliyorum okurken beni rahatsız eden bir durum olmamasına rağmen rahatsızlığa yelteniyorum bu da soru işareti demek. Okudukça çözücem bu durumu diye düşünüyorum. Okurken ayrı bir keyif de alıyorum hani . İkisi birden olur mu? Olur tabi niye olmasın . Keyif ve rahatsızlık aynı anda olabilir.
Kendi kendime sordum durdum bu soruları kitap boyunca keyifli yanı da buydu:)
"Bulmak için kendimi
Çiçeklerde, kuşlarda, tarlalarda , kentlerde
İnsanların davranışlarında
Sözlerinde ve düşüncelerinde
Güneş ışığında
Ve artık yok olmuş dünyaların
Unutulmuş harabelerinde aramalıyım."
Bu güzel alıntıyla inceleme biter .
Kitapla sevgiyle kalınn..
Yavaş yavaş kişilik değiştiriyorum; yeni kişilikler yaratma, taklit etmenin, dünyayı anlamanın ya da dünya anlaşılabilirmiş gibi yapmanın yeni tarzlarını yaratma yeteneğimle zenginleşiyorum (evrim burada olsa gerek).
Hepimizin iki hayatı var:
Gerçek olanı, çocuklukta düşünü kurduğumuz,
Yetişkinlikte, pus perdesi üzerinde düşlemeye devam ettiğimiz hayat;
Sahtesi ise başkalarıyla paylaştığımız,
Pratik yaşam, yararlı yaşam,
Sonunda bir tabutun içinde biteni.