Sarayda şarbon hastalığı
Sultan Hamid'in hususi operatörlüğüne tâyinimden birkaç sene sonraydı. Bir gün Hünkârın en sevgili gözdesi hastalanmış. Ecnebi saray hekimlerinden biri bakmış: «Ehemmiyetsiz bir çıban, låpa koyunuz, geçer!» demiş! Ama, kadıncağız bu tedavi tarzıyle iyi olmamış. Üstelik sırtındaki yara büyüdükçe büyümüş… Padişahın vehmi, malüm… Hünkâr telâşa
Reklam
"Başka seçeneğim yok," diye cevap verdi. "Bir kere başlayınca sonuna kadar gidersin. Başka çare yok."
"Bu adam delirdi demezseniz şöyle izah edeyim: Muhakkak size de olmustur, insan bazen kaybolur. Benim de başıma geldi. Kendimi aramaya başladım. Cok yere bakındım, nereye gittiysem nafile. Son çare aynalara sığındım. Kendimi bulabilmek için aynalarla doldurdum evimi. Aslına bakarsınız kendini bulabilmek için başka yere bakmak acizliktir. Bunu itiraf etmekte bir beis yok. Keşke yeteri kadar gücüm ve cesaretim olsaydı da içime bakabilseydim. Tabii görebilecek bir göze, anlayabilecek bir kalbe ihtıyaç var, onu da zamanla öğreniyor insan."
Sonra öptü beni. Ne olduysa bu öpüşme yü­zünde oldu. Beni öpmemiş olsaydı ona müsaade etmezdim. Şimdi hamileyim ve kimden olduğunu bilmiyorum. Bekleyip kime benzediğine bakmaktan başka çare yok.
Parantez YayınlarıKitabı okuyor
Mâzinin İstanbul’u... İnsanlar bir eşkıyanın elinden illallah etmiş. Son çare, ârif bir zâta diyorlar ki; “Efendim bir de siz nasihat etseniz” O zât eşkıyanın kulağına bir cümle söylüyor, adam bir tesbih gibi yere yığılıp kalıyor. Aman efendim diyorlar, ne dediniz ki böyle oldu? Ârif mahcup: “Allah’tan kork!” dedim, hepsi bu. Allah’tan kork! Hepimizin bildiği, hepimizin kolaylıkla ifade edebileceği, çok basit, iki kelimeden oluşan bir cümle bu. Asıl olan dudaktan dökülen sözler olsaydı her birimiz bu cümleyi bir günahkâra söyler ve onu günahından vazgeçirebilirdik. Ama asıl olan söz değil sözün döküldüğü dudak, dahası o dudağın kendisine bir yol bularak kıpırdadığı kalp...
Reklam
Beklemekten başka çare yok.Sallantıda, boşlukta, moral çöküntüsüne boğularak beklemek. Giderek çürüdüğüm gözle görülür bir hal aldı.
Sonra öptü beni. Ne olduysa bu öpüşme yü­zünde oldu. Beni öpmemiş olsaydı ona müsaade etmezdim. Şimdi hamileyim ve kimden olduğunu bilmiyorum. Bekleyip kime benzediğine bakmaktan başka çare yok.
nasıl bir çeviriyse olayların içine sürüklüyor adeta tarih romanı
“Sultan Mehmed’in ordusu Ankara’da toplanmıştı. Amir Bek geri dönmek istedi, ama Karamanoğlu bunu önledi ve dedi ki: Sultan benim bütün ülkemi elimden aldı, şimdi geri vermeli, o zaman Amir Bek ordusuyla Ankara’ya doğru yola koyuldu. Orada karşısındaki orduyla savaşa tutuştu, yenildi. Askerleri de kaçtı, Hasan’ın sürüleri, düşmanın yörelerinde Moğolların yaptıklarına benzer zulüm ve vahşette bulundular. Tokat kentini yerle bir edip halkını işkenceyle öldürdüler. Yenik düşen Akkoyunlu birlikleri Hasan’ın öğüdü üzere Suriye’ye sığınmaya çalıştılar, “çünkü onlar bizim dostumuz.” Ancak Suriyelilerin bu Türkmen yığınlarına hiç de sempati besledikleri yoktu, hatta onları soyup soğana çevirdikten sonra Halep’e yollayıp bir mağaraya tıktılar “ve orada hayvanlar gibi doğradılar.” “Batı Avrupalıların 16. yüzyıl sonlarına kadar Türk despotluğuna Asyalının direnme gücü olarak gördükleri Karamanlılara karşı Mehmed ilk darbeyi 1473’te indirdi. Karamanoğlu, Sultan’a teslim olmaktan başka çare bulamadı. Mehmed ikinci bir darbeyle Hasan’ı Doğu Anadolu’dan fırlatıp attı. 11.8.1473’te Mehmed onun ordusunun hemen hemen tümünü başkentte yok etti. Akkoyunlu ordusunda topçunun olmayışı ve örgütlenmesindeki köhnelik yenilginin baş nedeniydi. 1475’teki ikinci bir yenilgi Şah’ın tüm yayılma planlarını mezara gömdü.”
Hepimiz az çok onun gibi değil miyiz? Şu veya bu şekilde çözülüşümüzü prensiplere başladıkça bocalıyoruz. Avunmak bizimkisi... Bu belki de bedbin bir görüş. Hayatın her safhasında vicdanı uyuşturacak teselli noktaları bulmaktan başka çare yok.
Reklam
Bazen insanın gerçekten içi yoruluyor. Bunca hoyratlık, bunca kan, bunca hunharlık, bunca yalan dolan, iftira, ruhlarımızda iz bırakmadan mı geçip gidiyor sanıyorsunuz? Sonunda sanata, şiire, müziğe, yani temiz okyanus dalgalarına, kirletilmemiş limanlara sığınmaktan başka çare yok.
Bazılarının beceremediği dürüst yoldur
... “Âşık hissetmiyorsan ayrılmaktan başka bir çare yok.”...
Daha iyi bir insan olduğumu iddia edecek cesaretim yok elbette , ama daha mutlu bir insan olduğumu biliyorum , çünkü o buz gibi donuk hayatım için bir anlam buldum , yaşamın kendisinden başka bir sözcükle açıklayamayacağım bir anlam . Ait olduğum kesimin normlarını ve kalıplarını boş bulduğum için artık ne kendimden ne de başkalarından utanıyorum. Onur ,suç,günah gibi kavramlar bir anda soğuk ,metalsi bir tımı kazandı , bunları dehşete kapılmadan telaffuz edemiyorum artık. O gece ilk kez böylesine büyülenmişçesine hissettiğim o güçten beslenerek yaşıyorum. Beni nereye sürüklediğini sorgulamıyorum : Belki başkalarının günah diye adlandırdığı bir başka uçuruma , belki de yüceliklere sürükleyecek . Bunu bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum . Ben yaşamı daha önce hiç bu denli arzuyla yaşamamıştım- bundan eminim - ve şimdi biliyorum ki , kendiyle ilgili durumlar karşısında kayıtsızlaşan herkes (tek çare olarak) bir suç işleyecektir . Kendi kendimi anlamaya başladığımdan beri diğer pek çok şeyi de anlıyorum: Açlıkla bir vitrini seyreden birinin bakışları beni kahreder , bir köpeğin neşeyle sıçrayışı büyüleyebilir .
Bu bağlamda aşk toplumun bireye tanımadığı özgürlük yüzünden toplumdan kaçan kişinin bütün umutsuzluklarına çare bulayım derken bir başka alanda tekrar içine düştüğü dipnot olma durumudur. Aşık dipnottur, "aşk" ise kendisini aşan, tanımlayamadığı bir ana metindir. Aşık şunu unutur: kendisi istemese ana metin olmaz; her şey bir var/yok metne dönüşür.
Dayatılan Batıcı hayat tarzı ne şefkat bıraktı, ne sevgi ne saygı. Ne merhamet kaldı ne de yardımlaşma-dayanışma. İnsanımız bu kadar yozlaşmamalıydı. Bu hale düşürülmemeliydi. Sonuçta iç dengemiz bozuldu. Çare mi? Özümüze, kendimize dönelim. Başka çare yok!
Sayfa 150 - Tahlil YayınlarıKitabı okudu
Resim