Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili, biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü. Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı. Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk... Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili... Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili... Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek... Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın... Yılmaz Güney...
Gönül yorgunluğu ne, biliyor musun? Gökte yıldızın kalmıyor. Gölgen bir yere sığmıyor. İçindeki şarkı içinde boğuluyor. Penceren sokağa bakmıyor. Bütün sevgi sözleri kalbinde cezaya dönüyor. Kirpiklerin hiçbir güzellikle halkalanmıyor. Baktığın bütün sular yeraltına çekiliyor. Sevmek korkusu ayrılıktan çok önce acı veriyor. Dünyanın bütün
Reklam
“Hiç ayrılmayalım, olmaz mı,” demek vardı, fakat bu pek geniş manalı ve müphemdi. “Nasıl ayrılmayalım?” “Bir yuva kuralım!” deseler, bu da pek bayağı kaçacaktı. Hem o zaman başka kırlangıçlara benzeyeceklerini sanıyorlardı. Dünyanın geçiciliğinden, gökyüzünün sonsuzluğundan, sulardan ve diğer kuşların yaşayışlarından bahsederlerken, gözleri birbirine hasretle bakar ve: “Birbirimizden nasıl ayrılacağız,” demek isterlerdi.
/Yusuf'un Çağrılması Kuyu diyorum Yusuf çıkıyor, elma deyince sen İdeolojiler kaybederken yüksek sesle bekliyoruz, farkındayız dünya hali, ey ahali! Akşamüstlerine çökmüş kederlere siperlenirken binlerce kez yenilmiş çocuklar Evinize dönün çağrısı kadar, yoksulluk da modadır bundan böyle her mevsim Bir filmde görmüştüm; çocuktur en yakını
Sağ ile Sol* Mefhumların kâh gülünç, kâh korkunç maskelerle raksa çıktığı bir karnaval balosu, fikir hayatımız. Tanımıyoruz onları, nereden geliyorlar bilen yok. Fir’avunlara benziyorlar, kalabalığa çehrelerini göstermeyen fir’avunlara. Ve aydınlarımız, o meçhul heyulalar için ehramlara taş taşıyan birer köle. *** Kavga, insanla kader arasında
Irmağın kızgın güneşi serin akşama doğru inerken hükümdar, temizlenmiş ve parlatılmış boş duvara gönül huzuruyla baktı. Duvarın ortasına; harflerin güzelliğinden ve büyüklüğünden başka hiçbir bezemeye ihtiyaç duymayan sadeliği ile, her yerde ve her şeyde tanınmak isteyen tek ve biricik Tanrının adını kazdı. Sonra onun bir adını daha kazdı. Sonra bir daha, bir daha. Tanrı birdi ama isimleri çoktu. Aşkın, ölümün, doğumun, haşatın, bereketin, hastalığın ve sağlığın, bu dünyanın ve öbür dünyanın, yerin ve göklerin, uçan kuşların ve kalbi gizlice ağlayanların, adaletin, gücün, güzelliğin, öfkenin ve daha fazlasının, hepsi "bir" di..
Timaş yayınlarıKitabı okudu
Reklam
876 öğeden 391 ile 400 arasındakiler gösteriliyor.