İbn Zeyd'den şöyle rivayet edilmiştir: Ebu Leheb bir gün Rasulullah'a, "Eğer dinini kabul edersem benim için ne var?"diye sordu. Rasulullah: "Diğer iman edenlere ne varsa senin için de o var" buyurdu. Ebu Lehep: "Benim için bir ayrıcalık yok mu ku?" dedi. Rasulullah, "Başka ne istiyorsun?" buyurdu. Ebu Lehep şöyle karşılık verdi: "Kahrolsun din, beni başkaları ile eşit kılıyor." (İbni Cerir)
“Siz niçin hiç kitap yazmadınız?” diye aniden sordu Ruth pencerenin yanından. “Hiçbir zaman bunu beceremediğim için. Ben kitap yazmaktan anlamam Ruth. Ve bana her zaman kitaplar ölü gelir, söylenen söz canlıdır. Ve korkarım sen de bunu hiçbir zaman anlamayacak, hiçbir zaman yazamayacaksın, benim zavallı çocuğum.” “Ben mi? Ben zaten istemiyordum. Ben başka şeyler istiyorum.” “Sen ne istiyorsun?” “Bir masal anlatmak. Tek bir tane. Her şeyin içinde olduğu tek bir tane. Ama sözcüklerle değil.” “Bir şeyi aktarmak istiyorsan yazmalı veya söyleyebilmelisin, resim ya da yontu yapabilmelisin.” “Daha iyi bir yolu olmalı!” dedi Ruth. “Eğer herkese seslenmek istiyorsan böyle olmalı. Yoksa insan bunları sevdiği insanların gözlerinden de okuyabilir pekâlâ”
Sayfa 140 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Geçiyor zaman inan ...
Bu sayın incelemeciye sıra gelinceye kadar eleştirikargaları cesedimi didik didik mi etsin istiyorsun? Bu belgeye ondan başka önem verecek biri çıkmayacaktır ki efendimiz. Ne bugün, ne yarın, ne de bu adam sizi buluncaya kadar kimse sizi rahatsız etmeyecektir. Herkes kendi başının çaresine baksın Olric. Size de yardım eden olmadı mı efendimiz? Aynı şey değil Olric. Ben kendim bulup çıkardım bir sürü karmaşıklığın içinden onları Olric. Bu adam da öyle yapacak efendimiz. Yalnız, bu karmaşıklığın içinde sizden de bir şey bulunmalı. Ben de öyle karışık yazarım ki hiçbir kelimesini anlamaz. Beni, olduğumun tam tersi olarak değerlendirir. Ben de içimden ne kadar sevinirim. Ne anlamsız bir araştırma. Ben böyle adamları sevmem Olric. Sizin gibi bir adam efendimiz. Ben, benim gibi olanlardan hiç hoşlanmamışımdır. Ne sıkıcı bir karşılaşma olurdu. Bu kadar şiddetle karşı koymanızdan, bu düşüncenin size çok yabancı gelmediği kanısındayım efendimiz. Öztürkçe konuşan bir Olric: seni gülünç buluyorum. Yeter artık: bu konuşmayı çok uzattık. Kitapçı farkedecek.
Ayyynen öyle...
"Alın yazısı mı demek istiyorsun?" "Elbette!" "Sana bir şey söyleyeyim mi Nihat? Bütün bu izahlar bana fos gibi geliyor, İslami düşüncenin kaderci mantığıyla bu işin içinden çıkamadım ben!" Nihat güldü. "Ben? Ben çıkabildin mi?" "Alın yazısı varsa, cennet cehenneme, mahkemelere, muhakemelere ne lüzum var? Bir katili yargılayıp hapse sokmak yahut asmak, Zülcelâle isyan olmaz mı?" "Hâkim de kul olduğuna, onun da bir alın yazısı bulunduğuna göre, o da Zülcelâlin levhi ezeldeki emrini yerine getirmiş olacak ki..." "Sen de haklısın!" "Sen?" "Ben de. Allah?" "Allah da, ya katil?" "Katil de. Maktul?" "Maktul de! Şu halde, 'Suç' yok, 'Suçlu' yok..." "Bana kalırsa, izah tarzlarımız yanlış. Bana öyle geliyor ki, ne alın yazısı, ne yazan, ne yazılan, ne de yazılmış şey var. Olmakta olan, boyuna şekil değiştirerek akıp giden, başsız ve sonsuz bir oluş. Bu oluş içinde ferdin sevinci yahut kederi..." "Nisbi ve kişisel diyeceksin..." "Evet!" "Ama bu düşünüş tarzı insanı..." "Biliyorum, biliyorum ama başka izah tarzı bulamıyorum. Ne Rab, ne kullar..."
Sayfa 277 - EverestKitabı okudu
Neredeyse paranoyak halim onu azdırmış gibiydi. "Bana sahipsin," diye fısıldadım. Elimdeki tutup, çekti ve düğümünü açarak, "Seni şimdi isti- yorum," dedi göğsümü avuçlayıp, göğüs ucuma başparmağıyla bastırarak. "İstiyorsun öyle mi? Beni istiyorsun..." "Uh..." derken beni masaya doğru itti ve avucunu
Sayfa 26
...Senin, ümitsizlik batağına saplanman neden kaynaklanıyor biliyor musun? Çünkü sen kendin için, mutluluğun için yaşamak istiyorsun. - Bu dünyada başka ne için yaşanır ki? - Allah için yaşamak lazımdır Martin. Madem ki O sana hayat veriyor, senin de hayatını O’na vermen, O’nun için yaşaman gerekir. Eğer böyle yaparsan dertlerden kurtulur, sıkıntı çekmezsin. Her şey senin için kolaylaşır.
Reklam
“Burası Türkiye,“ diye ekledi. “Ne demek istiyorsun, Bayram hoca?“ dedi. “Başka yerde olmaz da Türkiye’de mi olur? Yani ne olur?” “Hiçbir şey demek istemiyorum, hocam,“ dedi Bayram beyaz.“ Türkiye’de neyin ne olacağı belli olmuyor da ondan böyle söyledim.“
Sayfa 471 - Can YayınlarıKitabı okudu
"Yıllarca senin gibi anlam ifade edebilecek birini bulmaya çalıştım ben. Başka biri için aynı şeyi-ya da herhangi bir şey-hissetmeyi umdum. Ama şimdi buradasın, Bee. Sana kavuştum. Ve korkunun nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Bir şeyi çok fazla istediğin için, hemen karşında dursa bile onu elde etmekten korkmanın ne demek olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun? Kahretsin, benim ödüm patlamıyor mu sanıyorsun?" Derin bir nefes alıp parmaklarını saçlarından geçirdi. "Bee. Sen bir yere ait olmak istiyorsun. Seni bırakmayacak birini istiyorsun. Karşında duruyor işte. Ben o kişiyim. Sen yanımda değilken bile senden yıllarca vazgeçmedim. Şimdi de vazgeçmem. Ama bana izin vermen gerek.
Sayfa 349 - LeviKitabı okudu
Gördün mü? Derhal sapıtıyorsun. Hayatta hiçbir şey, uğrunda ölmek için istenmez. Her şey yaşamamız için olmalıdır. Hatta biraz ileri gideyim, kendi yaşamamız için... Sen kafanın içindeki yokluğa o kadar saplanmışsın ki, derhal uğrunda can feda edecek bir şey arayarak ikinci bir yokluğa dalmak istiyorsun! Yaşamak, herkesten daha iyi, herkesten daha üstün yaşamak, insanlara hâkim olarak, kuvvetli, belki de biraz zalim olarak yaşamak... Dünyada bundan başka istenecek ne vardır? Hayatını bu gayeye vakfet, görürsün, nasıl birdenbire canlanacaksın
bu senin yaşamın. bu sana ait. önemsiz servetinin tam bir dökümünü yapabilir, ilk çeyrek yüzyılının kesin bilançosunu çıkarabilirsin. yirmi beş yaşındasın ve yirmi dokuz dişin, beş gömleğin, sekiz çorabın, artık okumadığın birkaç kitabın, artık dinlemediğin birkaç plağın var. başka şeyleri hatırlamayı canın çekmiyor: ne aileni, ne öğrenimini, ne aşklarını, ne dostlarını, ne tatillerini, ne de tasarılarını. yolculuklara çıktın ve dönüşte yanında hiçbir şey getirmedin. oturuyor ve beklemek istiyorsun sadece, bekleyecek bir şey kalmayana kadar beklemek: gece olsun, saatler vursun, günler geçip gitsin, anılar silikleşsin.
Reklam
Kadınlar çok seyrek olarak söylediklerini kast ederler. Asıl demek istediklerini bulmak için sakın, "Ne demek istiyorsun" diye sormayın. Bu soru kastedilmeyecek başka bir cümleye yönlendirir ve aslolandan gitgide uzaklaşmanıza sebep olur. Bu sebeple sonuç ilişkisi kurulamaz :)))
Tüm yaşamını kendini başkalarına adadığın, hiç bencil olmadığın inancıyla geçirdin. Başka hiçbir şey, kendini beğenmişliği, kişinin benliğine duyduğu sevgiden pekâlâ bağımsız olduğu ve kendini daima cömertçe komşularına adamış olduğu yönündeki böylesi bir içsel tanıklık kadar yoğun besleyemez. Ne var ki başkalarınaymış gibi gözüken tüm bu adanmışlık, gerçekte senin kendine olan adanmışlığın. Kendine olan sevgin daimî bir kendini kutlama noktasına ulaşıyor ki bu sevgiden bağımsızmış gibi hissediyorsun; tüm duyarlılığın, kendinle daha az tatmin olmayasın diye; tüm vicdanî çekingenliklerinin kökünde bu var. Seni bu kadar istekli ve duyarlı yapan şey, “Ben”. Hem Tanrı’nın hem de insanların senden daima memnun olmalarını istiyorsun ve Tanrı’yla olan tüm ilişkilerinde kendinden memnun olmak istiyorsun.
Sayfa 369Kitabı okudu
Hayatta hiçbir şey, uğurunda ölmek için istenmez. Her şey yaşamamız için olmalıdır. Sen kafanın içindeki yokluğa o kadar saplanmışsın ki, derhal uğurunda can defa edecek bir şey arayarak ikinci bir yokluğa dalmak istiyorsun! Yaşamak, herkesten daha iyi, herkesten daha üstün yaşamak, insanlara hakim olmak, kuvvetli, belki de biraz zalim olarak yaşamak… Dünyada bundan başka istenecek ne vardır?
Ah kötü kıskançlık! Ruh hastalıklarının en beteri! Sensin insanlara ölümü getiren, hem de hiç durmadan,” diyor Dante. Petrarca, Dante’nin bu çok sevdiği sözünü şu cümlelerle tamamlıyor: “Ne istiyorsun başka? İnsanlığı yok etmen yetmiyor mu? Neyle doyacaksın acaba? Ey bedenlerin, hele ruhların sefil kompleksi! Derler ki aslan sürekli açlıkla kıvranırmış…”
"Ne istediğini bilsen canın sıkılmaz!" dedi. Ömer, yalvarır gibi cevap verdi: "Bana istenecek bir şey söyle, uğruna can verilecek bir şey söyle, hemen dört elle sarılayım..." Nihat güldü: "Gördün mü? Derhal sapıtıyorsun. Hayatta hiçbir şey, uğrunda ölmek için istenmez. Her şey yaşamamız için olmalıdır. Hatta biraz ileri gideyim, kendi yaşamamız için... Sen kafanın içindeki yokluğa o kadar saplanmışsın ki, derhal uğrunda can feda edecek bir şey arayarak ikinci bir yokluğa dalmak istiyorsun! Yaşamak, herkesten daha iyi, herkesten daha üstün yaşamak, insanlara hâkim olarak, kuvvetli, belki de biraz zalim olarak yaşamak... Dünyada bundan başka istenecek ne vardır? Hayatını bu gayeye vakfet, görürsün, nasıl birdenbire canlanacaksın!"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.