Hayatta hiçbir şey, uğrunda ölmek için istenmez. Her şey yaşamamız için olmalıdır. Hatta biraz ileri gideyim, kendi yaşamamız için... Sen kafanın içindeki yokluğa o kadar saplanmışsın ki, derhal uğrunda can feda edecek bir şey arayarak ikinci bir yokluğa dalmak istiyorsun! Yaşamak, herkesten daha iyi, herkesten daha üstün yaşamak, insanlara hâkim olarak, kuvvetli, belki de biraz zalim olarak yaşamak... Dünyada bundan başka istenecek ne vardır? Hayatını bu gayeye vakfet, görürsün, nasıl birdenbire canlanacaksın!”
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et.
2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter.
3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin.
4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak.
5. Gül. Sana yakışıyor.
6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak
Senin, ümitsizlik batağına saplanman neden kaynaklanıyor biliyor musun? Sen kendin için, mutluluğun için yaşamak istiyorsun.
–Bu dünyada başka ne için yaşanır ki?
–Allah için yaşamak lazımdır Martın. Mademki o sana hayat veriyor, senin de hayatını ona vermen, onun için yaşaman gerekir. Eğer böyle yaparsan dertlerden kurtulur, sıkıntı çekmezsin. Her şey senin için kolaylaşır.
"Yoksa bunlar hep komedi mi? .. Öyle ya, hep komedi ... Söyle, ne yapmak istiyorsun bu komediyle? Ahha, şimdi anlıyorum. Bari bu usulü çok tatbik ettin mi? Sen karın yolunu tutmuşsun be kızım! .. Bu dünyada merhamet ehli çoktur, seni herhalde istediğinden ziyade memnun ederler. Fakat bu iyi usul... Sizin gibi kadınların namuslu rolüne çıkması, bu gayet iyi usul... Sukut etmiş* masume ... Allah Allah ... Altı yüz sahifelik roman ... Beybaban miralaydı ...Komşunun oğlu ... Söylesene? .. Yoksa başka türlü mü? Baba şehit, anne aç ... Kardeşler var ... Hem de mektebe gidiyorlar. Derhal kendini feda ediyorsun, değil mi? Ne müthiş şey be! Söylesene, senin hikayen hangisi? Belki de sen adamına göre başka şeyler anlatıyorsun. Bu da senin zekanı gösterir. O kadar güç bir şey de olmasa gerek, sen kitap okur musun? Ha? Öyleyse hiç korkma ... Bir kişiye üç dört hikayeyi birleştirip anlatsan sermayen gene tükenmez... Bizim memleketin büyük muharrirleri** her gün yenisini yazıyorlar. Fakat ne yaman usul be ... Bunu hepiniz yapıyor musunuz şimdi? Vay haline cümlemizin ... Biraz gözyaşı, biraz çarpıntı, dinleyeni de söyleyen gibi ağlatan feci bir hikaye: Ah, hayat, hayat, lanet sana!.. Sonra da burun kanamadan, üç dört kişiden alamayacağın bir para ... ihtimal daha fazla verenler de vardır. Artık o sizin ustalığınıza, adamın hassaslığına bağlı. Ve sonra kalpsiz herifin biri çıkıp da muhakkak ısrar ederse kaybedilen bir şey yok ya ... Biz alışkınız değil mi?"
Tam burada, çimlerin üzerinde uzanmaya devam ederek, "İnsanoğlu,” diyorsunuz, “uçmayı bırak. Neden uçmak istiyorsun? Ne zaman uçmuştun ki?”
Tebrikler. Burada, içinde bulunduğumuz bu anda böyle söylüyorsunuz çünkü kırların ortasına, çimenlere uzanmış durumdasınız. Kalkın da şehre geri dönün bakalım: İnsanoğlunun neden uçmak istediğini oraya varır varmaz hiç vakit kaybetmeden anlayacaksınız. Burada gerçekten uçan gerçek bir kuş görmenizle birlikte, sahte kanatlar ve mekanik uçuşun sizin gözünüzdeki anlam ve önemini yitirmesi bir oldu sevgili dostlarım. Oysa her şeyin sahte ve mekanik ve yıkım ve inşadan ibaret olduğu şehirde ise, bir anlığına yitirdiğiniz her şeyi yeniden bulacaksınız. Dünya içinde başka bir dünya orası: Parçaları insan eliyle üretilmiş, birleştirilmiş ve düzenlenmiş; hiçlik, yapmacıklık, uyarlama, çarpıtma ve aldanışlar üzerine kurulmuş; yalnızca kendisini yaratan insan için bir anlam ve değer taşıyan bir dünya.
Haydi, ha gayret, durun da doğrulmanıza yardım edeyim. Amma da şişmansınız. Durun durun, sırtınıza birkaç çimen sapı yapışmış... İşte oldu, haydi gidelim bakalım.
Yön belli, yol belli, hedef belli, hayat sakin ve alınyazısı itaatkardır.
Işte kurtuluş yolu!
Dünya bu, ahiret o, hepsi belli;
sınırlı, sabit, açık.
Artık başka ne istiyorsun.?
"Ölüm istiyorsan, mezarlığa git!"
...
"Herkesin bir yıldızı var ama kimseninki birbirine benzemiyor. Yolcular için pusula, kimileri için ufak tefek bir ışık, bilginler için çözülmesi gereken bir sorudur yıldızlar. Sözünü ettiğim işadamına göre ise altından başka bir şey değildirler. Gelgelelim bütün bu yıldızlar susukundur. Yalnız sen, herkesten ayrı göreceksin onları. "
" Ne demek istiyorsun? "
" onlardan birinden ben oturuyorum, ben gülüyorum diye geceleri gökyüzüne baktığında sana bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Gülmeyi bilen yıldızların olacak senin. "
Oysa Allah’ın gücü sınırsızdır, istediğinin olmasını engelleyecek hiçbir şey yoktur. Ol der ve olur. Bu dünya böyleyse, Allah’ın başka türlü olmasını istediği düşünülemez. Var olan hiçbir şey, Allah’ın istediğinden farklı olmuş değildir. Kübra’ya daha önce farklı zamanlarda iki kez sorduğu “Ne demek istiyorsun?” sorusuna cevabı da aynı anlama geliyordu. İstemesi ile demesi arasında bir fark yoktu, çünkü...
_
Evet kesinlikle geleceği çok parlak gözüküyor, ama bu başarılı olmak için yetmez."
"Başka ne gerekir?"
"Peki yavrucuğum, ne söylememi istiyorsun? Güven, destek ve aşk gerekir..."
_
"1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et.
2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter.
3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin.
4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak.
5. Gül. Sana yakışıyor.
6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye
Senin, ümitsizlik batağına saplanman neden kaynaklanıyor biliyor musun? Çünkü sen kendin için, mutluluğun için yaşamak istiyorsun.
- Bu dünyada başka ne için yaşanır ki?
- Allah için yaşamak lazımdır Martın. Madem ki O sana hayat veriyor, senin de hayatını O’na vermen, O’nun için yaşaman gerekir. Eğer böyle yaparsan dertlerden kurtulur, sıkıntı çekmezsin. Her şey senin için kolaylaşır.
Neden daha önce göze almadın?" diye sordu sertçe. İşim gücüm yokken... Açlıktan ölürken... Şimdi kimsem, o zaman da aynı adamdım, insan olarak, sanatçı olarak aynı Martin Eden'dım; o zaman neden yapmadın? Kafamı duvarlara vura vura kendime sorduğum soru buydu. Sadece senin için değil herkes için sordum. Görüyorsun değil mi? Değişmedim ben. Gerçi bana biçilen kıymetteki gözle görülür ve ani artış nedeniyle bu konuda sürekli şüphelerimi gidermem gerekiyor ama değişmedim. Aynı kemiklerin üzerinde aynı ten, ellerimde aynı, ayaklarımda aynı on parmak. Aynı adamım. Ne yeni bir erdem sahibi oldum ne de yeni bir gücüm var. Beynim, eski beyin. Edebiyatta ve felsefede yeni bir fikri ortaya atmadım. Kimse beni istemezken hangi kıymete sahipsem şimdi de öyleyim. Şu anda kafamı en çok kurcalayan şey, beni neden istedikleri. Beni kendim olduğum için istiyor olamazlar çünkü hala eskiden istemedikleri kişiyim. Demek ki beni başka bir şey için, benim dışımda bir şey için, ben olmayan bir şey için istiyorlar! Sana bu şeyin ne olduğunu söyleyeyim mi? Gördüğüm kabuldür bu. Halbuki o kabul ben değilim. İnsanların kafalarındaki bir şey o. Bir de kazandığım ve kazanacağım paralar için istiyorlar. Halbuki o para da ben değilim. Para bankada duran, herkesin cebinde olan bir şey. Sen de mi bunun için, kabul ve para için mi istiyorsun beni?
Sayfa 457 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ne istediğini bilsen canın sıkılmaz hayatta hiçbir şey uğrun uğrunda ölmek için istenmez her şey yaşamamız için olmalıdır hatta biraz ileri gideyim kendi yaşamımız için sen kafanın içindeki yokluğa o kadar saplanmışsın ki derhal uğrunda can feda edecek bir şey arayarak ikinci bir yokluğa dalmak istiyorsun yaşamak herkesten daha iyi herkesten daha üstün yaşamak insanlara hakim olarak kuvvetli belki de biraz zalim olarak yaşamak bundan dünyada bundan başka istenecek ne vardır hayatını bu gayeye vakfet görürsün nasıl birdenbire canlanacaksın...