Köylüler gittikten sonra, başkan kapıyı kapattı. Bize döndü ve hiç de arkadaşça olmayan bir tavırla şöyle söyledi: "Fugui, Jiazhen, eğer yiyecek bir şeyiniz varsa bana da bir lokma verin!" Jiazhen ve ben birbirimize baktık. Başkan normalde bize çok iyi davranırdı, şimdiyse yalvarıyordu. Ona nasıl yardım etmezdik? Jiazhen koynundan pirinç torbasını çıkardı. Başkana bir avuç verirken, "Sana verebileceğimin hepsi bu
Yoldaş Başkan," dedi. "Al evine götür ve pirinç çorbası yap." Başkan, "Bu yeter, bu yeter," diye kekeledi.
Yoldaş Başkan Jiazhen'ın verdiği pirinci cebine doldurdu.
Sonra elleri cebinde, mutlu mutlu gülerek dışan çıktı. Başkan gider gitmez, Jiazhen'ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Bir avuç pirinç için ağlıyordu. Onu öyle ağlarken görünce, sadece derin bir iç çekebildim.