Merkez Ordusu'nun Pontus İsyanı'nın bastırılması sırasında yürüttüğü faaliyetlerden bir tanesi de Merzifon'daki Amerikan kolejine yaptığı baskındı. Pontusçu faaliyetlerin yoğun olduğu Trabzon, Samsun ve Tokat'ta yapılan baskınlarda bulunan belgeler Amerikan kolejinin Pontusçu faaliyetlere karıştığını ortaya koymuştu. Aslında
Bu dönemin Necd dışında gelişen ilk önemli hadisesi , Vehhabi kuvvetlerinin 13 Mayıs 1802 de Kerbela'ya düzenledikleri baskındır. Gadir-i Hum kutlama törenlerine rast getirilen bu baskında iki binden fazla Şii'nin öldürüldüğü bildirilmektedir . Abdülazizin oğlu Suud liderliğindeki Vehhabiler , Hz. Hüseyin'in türbesi içindeki altın ve gümüş süsleme ve eşyaları alarak Dir'iye'ye geri döndüler. Bu baskının peşinden Vehhabiler Suriye'ye yöneldiler. Şam kısa süre de olsa bir dönem Vehhabi işgali altında kaldı.
Edirne'yi geri almak için yeniden savaşmaya kararlı olan İTC,
23 Ocak 1913'te "Babıali Baskını " adıyla anılan darbeyi yaparak
iktidarı ele geçirdi. Enver, Harbiye Nezareti'ndeki harekata bizzat önderlik etti; nazır Nazım Paşa baskında öldürüldü.
Karargahını Vedan avuluna taşıyan Şâmil, muharebelerden kalan vaktini burada geçiriyordu. Gâzî Molla'nın hayatını kaybettiği avulun anısına, köye Dargiye-Vedan adını verdi. Burası, erişilemez bir sığınak olarak tasarlanmıştı. Köye ulaşmak için uçurumlarla dolu dağ yollarından geçerek korkunç yokuşları tırmanmak gerekiyordu. Halk, muazzam bir
Şamil, saldırmayı bildiği gibi geri çekilmeyi de biliyor ve kendine güvenini kaybetmiyordu. Geri çekilme emri vermesi, aşiretlerin gözündeki itibarına gölge düşürmüyordu. Savaşta böyle inişli çıkışlı durumlar olurdu. Rusların safına geçip sonra yeniden Şamil'e katılan aşiret mensuplarına, dönek gözüyle bakılmazdı. Böyle birçok durumda
Ruslar, ona Kızıl Şeytan diyordu. Kırmızı renkli bir çerkeska giyerdi. Sakalları kızıldı. Bütün efsanesini cüret ve kanla yazmıştı. Atına nalı ters çakıp izini kaybettirmeyi başaran ilk kişi Hacı Murat'tı. Düzenlediği bir dizi baskında parlak zaferler kazandı. Cengutay'daki garnizonu gafil avlayıp, her taraf asker kaynamasına rağmen kimsenin ruhu duymadan eski düşmanı Ahmet Han'ın dul eşini kaçıran da oydu. Ancak bazen durması gereken yeri bilmediği de olurdu. Ahmet Han'ın eşini cariyesi yaptı. Fakat Hanım, sadece düşmanının eşi değildi. Rusların yanından ayrılıp Müritlerin safına geçen İlisu Sultanı Danyal Bey'in üvey kayınvalidesiydi. Danyal Bey'le aralarının açılmasını istemeyen Şamil, Hacı Murat'a esirini derhal salıvermesini emretti. Hanım, çok güzel bir kadındı. Hacı Murat, istemeye istemeye emri yerine getirdi. Bu mesele içinde dert olmuş, nefret tohumları ekmişti.
Taraflar arasında geçiş yapanlardan biri de Bata Şanurgov adlı genç bir Çeçendi. Bir avula düzenlenen baskında ailesini ve evini kaybeden bu çocuğu bulan Baron Rosen, Bata'yı evlat edindi. Büyüdüğünde gözde bir tercüman olarak Ruslara hizmet edecekti. Ancak bu durumu gururuna yediremeyen Bata, Şamil'in tarafına geçti. Bata'nın Rusçaya ve Rus ordusunun teşkilat düzenine hakim olduğunu gören Şamil onu daha da şımarttı. Bata'nın iktidar hırsını yatıştırmak isteyen Şamil, onu Büyük Çeçenistan Valisi olarak atadı ancak bu bile Bata'ya yetmemişti. Şamil'in güvenini kötüye kullanarak yönetimi altındaki avunardan ağır vergiler toplamaya başladı. Yolsuzluğa hiç müsamahası olmayan Şamil, onu görevden aldı. Bu karara fevri bir tepki veren Bata dağlara kaçtı ve bir kez daha Rusların safına geçti. Talih bir kez daha yüzüne güldü ve Ruslar onu oldukça sıcak karşıladı. Herhangi bir suçlamayla da karşılaşmadı. Yüzbaşı rütbesi verilen Bata, Kaçalıkov'a (Kaçalık'ın Rusçalaştırılmış hali) vali yapıldı. Bata, burada da yetkilerini kötüye kullanmaya devam etti. Baryatinski'nin Bata'ya hiç güvenmemesine rağmen Rus yetkililer bu durumu görmezden geldi.