Sabahattin Ali'nin okuduğum ikinci eseri ve Kürk Mantolu Madonna'nın gölgesinde kalmış bir roman olarak değerlendiriyorum.
Kitap, merhametli bir kaymakamın korkunç bir olay yasayan küçük Yusuf'a elini uzamasıyla başlar. Sürpriz bozan ayrıntı vermemek için detayları kendime saklamaya çalışarak devam edeyim: Yusuf'un ilerleyen zamanlardaki yaşantısı ve maceraları Sabahattin Ali'nin o çok sevdiğim üslubuyla bize aktarılıyor. Anadolu insanının yaşayışı, konuşması, geçimi ve kültürü muhteşem gözlem ve tespitlerden süzülerek anlatılmış. Türk Milleti'nin bugün dahi devam eden, çok büyük ekonomik, yönetimsel ve toplumsal sorunları çarpıcı yönlerle ele alınıyor. Sabahattin Ali, bu günlerde sıkça duyduğumuz, artık klişeleşmiş "Biz ne ara böyle bir toplum olduk?" sorusuna 20. yüzyılın başlarından "Yeni olmadınız, zaten böyleydiniz." minvalinde bir cevap veriyor. Her yönüyle aynaya bakma hissi uyandıran muazzam bir eser.
Bunun dışında bahsetmek istediğim bir konu da siyaseti çok seven toplumumuzun romanı edebi çerçeveden çıkarıp içi boş güncel tartışmalara, hesaplaşmalara meze yapmaya çalışmasının son derece üzücü olduğu. Bu incelemeyi okuyan herkesten ricam odur ki lütfen ekşi gibi yerlerde yazılan, sembolizm adı altında kitap sevdanızı baltalayan yazılara itibar etmeyin. Bu yazıların rüzgarına kapılıp Atatürk ve Sabahattin Ali arasında geçen hadiselerin kitabın önüne geçmesine izin vermeyin. Tabi kitaptan alacağınız hazzı öldürmek istemiyorsanız. Saygılar.