Hayvan Çiftliği özelde Stalin dönemini, genelde ise otoriter rejimleri eleştiren politik bir başyapıt!
Kitapta otoriter rejimlerde propagandanın etkin kullanımını, idealler ve güzel hayallerle başlayan politik bir maceranın, güç tek elde toplandıkça nasıl da ölçüsüz ve eşitliksiz bir biçime evrildiğini, iktidarın bir aşamasında artık her türlü iyi işin nasıl "lidere" (domuz Napoleon'a) atf edildiğini, her türlü kötü işin, yanlışın ise "siyasi ajanlara, dış devletlere, başka mihraklara" (domuz Snowball'a) yüklendiğini şaşkınlıkla okuyorsunuz.
Bence kitabın en çarpıcı yanlarından biri "liderin" her dediğine sadece kafa sallayan bir tayfanın (koyunlar), "liderin" her dediğini haklı çıkarmak için türlü yalanlar ve manevralar geliştirmek için yırtınan bir tayfanın (Squealer), "liderin" her dediği yerine getirilsin diye her fırsatta hırlayan azman bir tayfanın (köpekler), "liderin" her dediğini kayıtsız şartsız samimi bir şekilde kabul eden bir tayfanın (Boxer) varlığı! Bu durum aslında tarih boyunca otoriter rejimlerde kendini hep tekrarlayan bir hikaye! Hep aynı hikaye yani!
"Seni hâlâ seviyor olmam iğrenç bir şey, çünkü senden tiksiniyorum.. Sana tapıyorum ve senden nefret ediyorum! Seni seviyor ve senden nefret ettiğimi biliyorum!"
Yaşam ile ölüm arasında gidip gelen düşüncelerle dolu bir eser...
Psikoloji minvalinde okumayı severler için gerçekten harika üstü bir eser.. Sonuna değin daha da bir harikalaştığını söylemeden edemeyeceğim.
İçeriği ve üslubu basit gibi görünüyor olmasına rağmen insana kattığı anlam çok daha derin.
Akışının da insanı sıkmadan sürüklemesi kitabın ayrı bir güzelliğini oluşturmuş ve akışının bu denli güzel gitmesi izleğin önemini aksettiriyor bizlere.
Kitap bittikten sonra verilen mesajların hepsi çok rahat bir şekilde beyninizde oturuyor ve bu mesajların evrensel düzeyde çoğunluğa hitap etmesi de eseri başyapıt düzeyine ulaştırmada önemini koruyor.
Kitaptaki başkarakterimiz, Veronika. Veronika gezip tozan genç bir kız. Fakat yaşamının ilerleyen günlerinde hayatının monotonluktan ibaret olduğunu fark edip bu durumdan zamanla muzdarip olduğunu hisseden ve duruma sıkılıp çözüm bulamayıp kendi sonunu intihara hazırlamakta gecikmeyen bir genç.
Sonunu getirmeye çalışırken -tam kendisini öldü zannederken- gözlerini açtığında kendisini akıl hastanesinde buluyor ve asıl olaylar da burada başlıyor. Veronika’nın her ne kadar intihar girişimi başarısız sonuçlanmış olsa da deli hastanesinde kendisine yakın bir tarihte öleceği bildiriliyor ve bu durumda içinin ücra köşelerinde olan yaşama isteğini ve beraberinde yeni duygular keşfediyor.
Olaylar akıp gidiyor bir bakıyorsunuz kitap bitmiş ve yüzünüzde bir tebessüm (:
Uzun süredir okumak istediklerim arasındaydı, nihayet okuyabildim:) İyi ki ama iyi ki okudum dediğim eserlerden..
Tam bir başucu kitabı.
Okuyacaklara keyifli, iyi okumalar..