yaşamı sürdürmeye gücüm tükenmiş gibiydi.
“Ve kendime ait küçük neşelerim var, bir hapishanenin parmaklıkları arasında batan güneşin ışıkları gibi, hala gelip tecridimde beni ısıtan çocukluk kalıntılarım var: Bir hiç, en küçük bir fırsat, yağmurlu bir gün, pırıl pırıl bir güneş, bir çiçek, eski bir mobilya, bana bir dizi anıyı hatırlatıyor, hepsi gelip geçen, belirsiz, gölgeler gibi silik anılar... Çayırlardaki papatyaların ortasında, otların üstünde çocuk oyunları, çiçek açmış çalıların arkasında, altın sarısı üzümleri olan asmalar boyunca, kahverengi ve yeşil yosunun üstünde, geniş yaprakların, serin gölgelerin altında; ilk yaşların anıları gibi sakin ve gülen anılar, yanımdan solmuş güller gibi geçiyorsunuz.”
Reklam
Bir fırtına sonrasında gökyüzünde koşuşan beyaz bulutlar gibi acı veren dalgalar yüreğime çarpıyor.
Batan güneş için ağlamayın, yeniden doğduğunda ne yapacağınıza karar verin.”
Dale Carnegie
Dale Carnegie
Her şeyi, hiçbir çekingenlik duymadan, anlatmayı ne kadar is­terdim!
... matbaanın keşfinden beri mimarinin yavaş yavaş kuruduğunu, köreldiğini, içinin boşaldığını görebilirsiniz. Suyun alçaldığı, özsuyun çekip gittiği, dönemlerin ve halkların düşüncesinin ondan uzaklaştığı kolayca hissedilebiliyor! Mimariden soğuma on beşinci yüzyılda belli belirsizdir, o dönemde henüz güçsüz olan matbaa kudretli mimariden en fazla bir yaşam kıvılcımı sızdırır. Ama on altıncı yüzyıldan itibaren hastalığı ilerleyen mimari toplumu yeterince ifade etmez; sefilce klasik sanat kılığına bürünür, Galyalı, Avrupalı, yerliyken, Yunanlıya ve Romalıya; gerçek ve çağdaşken sahte antiğe dönüşür. İşte Rönesans olarak anılan bu çöküş yine de muhteşemdir, çünkü eski gotik deha, Mainz'in o devasa baskı makinesinin ardında batmakta olan o güneş, son ışınlarını bir süre daha Latin kemerlerinden ve Korint sütunlarından oluşan o melez yığının üzerine göndermeye devam eder. Bu batan güneşiyse seher sanırız. Yine de diğerleri gibi tek bir sanat haline dönüşüp, eksiksiz, egemen, baskıcı bir sanat olma özelliğini yitiren mimarinin diğer sanatları elinde tutacak gücü kalmamıştır. Mimarinin boyunduruğundan kurtulup özgürleşen bu sanatların her biri kendi yolunu çizer. Hepsi de bu ayrılıktan kazançlı çıkmış, yalıtılmışlık her birinin yücelmesini sağlamıştır. İşlemecilik heykelciliğe, minyatür resme, ayin ilâhileri müziğe dönüşür. Mimari adeta İskender'in ölümüyle her biri kendi krallığını ilan eden vilayetlerden oluşan bir imparatorluğa benzer. Böylece göz kamaştırıcı on altıncı yüzyılın görkemli sanatçıları olan Rafael, Michelangelo, Jean Goujon, Palestrina'nın dönemleri başlar.
Sayfa 195 - 196, 12. Basım, Haziran 2019
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.