Gaybdan haber vermenin bir başka türü de kehanettir. Bu işi yapan kişilere
kâhin denir. Câhiliye Arapları derin bir araştırmaya dayanan bilgilere
sahip olan kişilere de kâhin derlerdi. Dinî literatürde de kâhin denince, gelecekte
meydana gelecek olayları bildiğini iddia eden, gizli ve görünmeyen
âlemden haberdar olduğunu söyleyen kişilerin genel adı olmuştur.
Kehanetin, modern bilimin yeterince gelişmediği, dinî bilginin de eksik
kaldığı dönem ve toplumlarda bir hayli yaygın olduğu, bunun da temelinde,
yukarıda temas edildiği üzere, insanın bilinmeyene ilgi duyması, gizemli
olanı merak etmesi, etrafında olup bitenlerin sebebini kavrama isteyişi gibi
bir sâikin yattığı söylenebilir. Ancak İslâm dini Allah’tan başka varlıkların
gaybı bileceği ve insanın kaderini etkileyebileceği inancını içeren, neticede
tevhid esasını zedeleyen her türlü bâtıl inanış ve yönelişe karşı sert bir tavır
almış, bunun için de falcılığı, uğursuz sayma inancını ve kehaneti yasaklamıştır.
Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde kehanet yasak edilmekte, kâhinler yerilmekte,
onları tasdik edenin Hz. Muhammed’e indirileni inkâr etmiş olacağı
(Ebû Dâvûd, “Tıb”, 2; Tirmizî, “Tahâret”, 102; İbn Mâce, “Tahâret”, 122), cennete
giremeyeceği (Müsned, III, 14) ve kırk gün namazının kabul edilmeyeceği
(Müslim, “Selâm”, 33) ifade edilmektedir. Bu ağır tehdit, fal ve kehanet
inancının, falcı ve kâhinlerden yardım istemenin İslâm’ın özüne ve inanç
sistemine temelden aykırı olması sebebiyledir. ...