"Bir dolarlık banknotta bulunan tüm simgeler ,ABD ekonomisinin temelini teşkil eden simgeler; Ezoterik 13 rakamı banknotun her yerinde .Bunun üstündeki piramide bakarsan 13 basamak olduğu gibi , kartal da pençesinde 13 ok tutturuyor,bunun altında bu sefer 13 yapraklı bir dal ve bu dalların üzerinde dağınık olarak bulunan 13 zeytin tanesi var.Ve hazine mührünün ortasında 13 yıldız sayabilirsin .Bu durumda bunların rastlantı olması olanaksız.Şimdi tam anımsayamadığım iki de özdeyiş var... "E pluribus unum et Annuit Ceoptis" "Birçoklardan,bir' ve 'O bizim gerçekleştirdiğimizi koruyor" her iki özdeyiş de 13 harf ve yazı yüzünde 1 rakamının üstünde sağ tarafta minik bir baykuş var ,adeta saklanmış gibi. ... baykuş ve kartal gölgeyi ve ışığı vurguluyor üstü iyice traşlanmış bir piramit ve tepesindeki göz .Söylendiğine göre bu masonluğun güçlü simgelerinden biri, bu numaraları ve desenleri tasarlayanların bir işareti.Kimileri için bu Illumınati tarikatı,kimileri için de saçmalık ya da başka bir şey."
Sayfa 37 - vikipediKitabı okudu
Sadık Hidayet
Odamı sınırlayan dört duvar arasında, varlığımı ve düşüncelerimi kuşatan hisarın içinde ömrüm azar azar eriyor bir mum gibi, hayır, yanlışım var, ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: Öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş, ama ne yanmış, ne olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor. Fakat diğerlerinin dumanından, soluğundan boğulmuş...
Reklam
Ben başka türlüsünü değil, ancak zehirlenmiş bir hayatı yaşayabilirdim.
Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti adeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti.
Lakin tek korkum; yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan...
Bazen bir şey düşünüyor, buna kendim de inanmıyordum. Bazen içimde kendime karşı bir acıma duygusu beliriyor, ama aklım ayıplıyordu beni. Birisiyle konuşsam, bir şey yapsam, türlü konularda söze karışsam gönlüm başka yerde oluyordu, aklım başka yerde, ve ayıplıyordum kendimi. Dağılan, çözülen bir kitleydim ben. Sanki hep böyleydim, böyle de kalacağım: acayip, biçimsiz bir karışım...
Reklam
...önümdeki mangalın ateşinden, geriye bir üfleyişte uçup gidecek kül kalmıştı. Hissettim ki benim düşüncelerim de dayanıksız bir avuç kor gibidir, kül olmuştur, bir üflemeye bakar...
Fakat gözlerini, kapalı gözlerini, bir kez daha görmek gerekir miydi, onlar zihnimde yeterince yer etmemiş miydiler?
Bense onun gözlerine muhtaçtım, bir bakışı yeterdi; felsefenin bütün müşküllerini, teolojinin bütün muammalarını çözmeye.
''Kendimi bütün ruhumla unutmanın uykusuna bırakmak istiyordum. Unutmam mümkün olsaydı, unutmak sürekli olsaydı, gözlerim kapansaydı da azar azar uykunun ötesine, mutlak hiçliğe gömülebilseydim, varlığını artık hissedemez olacağım noktaya varsaydım, bir mürekkep damlasında, bir musiki ahenginde ya da renkli bir ışında erir giderdim ve sonunda dalgalar ve şekiller öyle büyürlerdi ki, hissedilemezin içinde silinir, yok olurlardı. O zaman dileğime kavuşurdum...''
Reklam
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak... Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. İmânı olan kimse gebermez bu ölümle: Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.' Davransana... Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana... Sen
Tek tesellim, ölümden sonra hiçlik ümidiydi, orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor, beni hasta ediyordu. Ben ki henüz yaşadığım dünyaya bile alışmamışım, bir başka dünya neyime yarardı benim? Kör Baykuş, S. Hidayet
Resim